Kategori arşivi: Şiir

Bana beni sevdiğini bir kez bile söylemedin 1

Bana beni sevdiğini bir kez bile söylemedin

Unuttun mu beni?

Ansızın, hiç beklemediğin bir anda aklına düşüyor mu sana bakışım, içinde bir yerde bana ait bir ize rastlıyor musun? Sana sormak istediğim o kadar çok soru birikti ki dilimin ucunda.  Ne cevap vereceğini merak ettiğimden değil, bir kez daha sesini duyabilmek için bu çırpınışım. Ama en basitinden ‘nasılsın, hayat nasıl gidiyor’ diye bile soramam sana.  Yüzünü görmek bir yana, kuru bir mesajını bile okuyamam.

İki medeni insanın gerçekleştirebileceği soğuk bir selamlaşmayı bile paylaşamayız.  Sana dair elimde kalan ismin ve bir resmin.  Yan yana olduğumuz fotoğraflar çoktan silindi, ikimizde o güzel anlara çoktan kıydık.  Başta gururuma sarılıp yok ettim onları, sonrasında böyle içimin yanacağını bildiğimden tutmaya dayanamadım.  Yanak yanağa duran o mutlu halimize bir daha ulaşamayacağımızı kesinkes bilirken, tekrar tekrar bakabilir miydim?

Başlarda çok zor oldu. İnan bana aklımı kaybediyorum sandım, kalbimin neşterle kesildiğini hissettiren sancılar saplanıyordu. Zihnimde sürekli ‘bir daha kimse beni bu kadar sevemez’ sözcüğü yankılanıyordu.  ‘Hayatta beni seven tek kişiyi kaybettim’ derken ruhum bedenimde titriyordu.

Sana hem teşekkür borçluyum hem de çok kızgınım. Birini gerçekten sevmenin mümkün olacağını öğrettin bana.  Kusur aramaksızın, tüm varlığının bilincine vararak onu sevmenin ne güzel şey olduğunu. Küskünlüğüm, kızgınlığım ayrılışımızdaki basitliğe değil. Hiç olmamışsın, hiç tanışmamış, ellerimiz birleşmemiş, bir zamanlar uçurum gibi gelen kilometreleri aşıp birleşmemişiz gibi yok olman.

Seni, sana ait izleri bulabileceğim bir imkan bırakmadın bana.  Halini hatırını soramam, uzaktan izleyemem, tek bir fotoğrafına bile bakamam. Yaşayıp yaşamadığını, hayatındaki zorlukları aşıp aşamadığını bile öğrenemem.  Sana uzaktan bakma ihtimalimi bile elimden aldığını kimselere söyleyemem.  Seni hala sevdiğimi, unutmadığımı unutamayacağımı sadece kendime itiraf edebilirim.

Ayrılışımızdaki bu hazin son bir tek benim canımı yakıyor.  Şimdiler de beni sevip sevmediğinden emin olamıyorum. Zaman geçtikçe ikileme düşüyor, o güzel günlerde bana vermiş olduğun aşkın gerçekliğinden şüphe ediyorum.  Aramızdakinin aşk olmadığını söylediğin o tatlı oyunun ciddi olduğunu fark ediyorum.

Sorardım sana ‘bana aşık mısın’ diye, evet derdin.  Yine sorardım ‘benden hoşlanıyor musun’ evet derdin.  Bir kez daha sorardım sana ‘beni seviyor musun’ hiç evet demedin.  Bana beni sevdiğini bir kez bile söylemedin.  Oysa yalandan ‘evet’ demene bile razıydım.  O kadar açtım ki beni sevmene,

Allah şahit özlemiyorum seni, özlemeyeceğim. Ama hep merak edecek, aklımın bir köşesinde mutlu musun diye soracağım…

 

  • Semra Şenol

 

FacebookMastodonEmailShare
Ben Sevmeye Yeltenmiş, Sen Öldürmeye Azmetmiş 2

Ben Sevmeye Yeltenmiş, Sen Öldürmeye Azmetmiş

Ölümsüzlüğün ıstırabından kurtulabileceğini sanıyordun, ne oldu? Sahi kırıldı mı umarsızca açtığın kanatların.  Vahim bir hikayen vardı kendince, içinde çok acılar biriktirmiştin.  Dalgalanan sonra da durulan bir denize benzetiyordun ruhunu.

Dünyanın kirine doymuştun, bir kadını incitemeyecek kadar adam gibi adamdın.  Yancılarının kalabalık övgülerine kulak astığını fark etmedin.  Kabaran gururun senden bir adım öndeydi hep, başına gelen kötülüklerin sorumlusu asla sen değildin.

Sevgiye açım deyip bir kadını en güzel düşünden vurabilirdin.  Ki öyle de yaptın! Ben sevmeye yeltenmiş, sen öldürmeye azmetmiştin.  Yeri geldiğinde kendini bir aslanla benzeştirebilecek kadar kibir doluydun.  Fakat içindeki süt dökmüş kediyi ne zaman unuttun?

Boş bir kaptan öteye gitmeyen sığlığını cazip bedenlerde avutmayı başarı bildin. Ten teni sardıkça yüceleceğini uman, toyluğunu hazların kapısında büyüten bir aptaldın.  Alınma, seni yakından tanımış her kadının dürüstçe söyleyebileceği gibi boş maneviyatın ancak lafügüzaf doluydu.

Başını dik tutma çabanı gördüm, aklına sahip çıkabilen ancak mental yalnızlığının bir çıkarımıydı.  Maddi gücünle aldığın mükafatlara çokça sarılıp, her aldatışta temiz olduğunu iddia edecek kadar deliydin.

Zorla sığındığın yatağı muharebe alanına çevirmeseydin, savaş sanatına mecbur kalmazdın. İyi bir komutan olma gayesindeyken, zevkin uğruna askerini feda eden korkak bir casusa dönüştün.

Tüm söylediklerimi küfre bağlama, aklı yerinde her kadının seni tanıdıktan sonra sarf edeceği iltifatları birleştirdiğimi gör.  Hak vermezsen eğer, empatini al ve çöpe at çünkü hala kullanmayı bilmiyor gibisin…

 

  • Semra Şenol

 

FacebookMastodonEmailShare
Anladın Mı? - NEYZEN TEVFİK 3

Anladın Mı? – NEYZEN TEVFİK

Hicran destanını kendinden oku,
Mecnun’dan duyup da rivayet etme.
Aşkın Leyla’sını gördünse söyle.
Söz temsili bulup hikayet etme.

Yüz bin Leyla doğar alemde her gün,
Senin aradığın zevk, sefa düğün.
Tutacağın işi önceden düşün;
Daha ilk adımda nedamet etme.

Sevdanın oduna pek güvenilmez,
Tutuşurşan eğer kolay sönülmez.
Bu yolun hükmüdür geri dönülmez,
Canına kıymazsan seyahat etme.

İyi bak kabına, olmasın delik,
Boşuna taşırsın,gider gündelik.
Anında olmalı, ettiğin iyilik,
Alem duysun diye, inayet etme.

Kabe’den maksadın varmaktır yara,
Kör gibi tapınma, kara duvara,
Hızır’ı ararsan kendinde ara,
Bulamadım gibi rezalet etme.

Muhabbet herkesin aklını çelmez,
Gönül viranesi kolay düzelmez.
Alemden çekinme bir zarar gelmez,
Sen kendi kendine hıyanet etme.

Şen şatır gönlüne hicran dolmasın,
Gençliğin gülşeni gamla solmasın.
Neyzen gibi aklın yarda olmasın,
Özründen çok büyük kabahat etme.

FacebookMastodonEmailShare
Kurgu Bilim Portakal - CAN BONOMO 4

Kurgu Bilim Portakal – CAN BONOMO

Binalar dikerken, kelimelerden erken
Gözbebeklerimde anason ve cebimde buruşuk hayaller taşıyorum
Yaralı bir karanfile yaslarken dizlerimi,
Diyorum ki : Bak bu gemiler hep benimdi dün
Bak bu kumlu taşlar benimdi
Bak bu ağaçların kovuklarında dün yazdığım sözlerim,
Çocukluğum dinlenirdi

Açıyorum sonra gözlerimi birdenbire
Hayaller kurarken kelimelerle erken
Merhaba diyorum!
Merhaba beyzadeler!
Merhaba tamburun sesiyle ipek gibi silkelenen çengi
Kuğuların kahkahasına da paslı yüreklere de
Merhaba piyadeler!
Merhaba kahverengi!

Binalar dikerken,
Kelimeler denerken
Diyorum ki: Buralar artık kimseyi irkiltemez
Diyorum ki: Mutluluğu yalnızca rüyalarında gören insanlar
Daima yorgun olurlar

Açmadan gözlerimi
Uzanıyorum seni düşünmelerin üzerine sere serpe
Son sözlerim hâlâ sıcak

Fazla uzaklaşmış olamam…

FacebookMastodonEmailShare
Seni Sevdim, Seni Seviyorum, Seni Seveceğim… 5

Seni Sevdim, Seni Seviyorum, Seni Seveceğim…

Uyuyorsun, uyumanı istemiştim. Hayır, uyumanı değil hep benim göğsümde uyumanı istemiştim. Hayat bize bu şansı verdi, kısacık da olsa bir şekilde yaşamına dahil olma mutluluğunu yakaladım. Aşktan konuşmaktan utanırım bilirsin, fakat bu sefer kalem tutan elim hiç tereddüt etmiyor. Yazılacak o kadar çok şey var ki, paylaştığımız o kadar güzel anlar var ki hiç birine değinmeden geçmemek için uğraşmak istiyorum.

Şu an uyuyorsun, yanımdasın, yanındayım. Keşke hep böyle olabileceğine inansam. Şartlar ve koşullar altında elimden gelenin fazlasını yaptım, senin için yaşamaya gayret ediyorum. Yine de ömrümün sayılı günleri beni teker teker terk ediyor. Korkuyla tutunuyorum kalan günlerime, sayılı gün tez geçer diyorlardı. Hakikaten su gibi akan zamanla baş edemiyoruz.

Medet umduğum mucizeler de bitti, menfur bir hastalık ciğerlerimi günden güne kaplıyor. Öyle ki kokunu içime çektikçe daralan göğsümü fark etme diye arkamı dönüyorum. Tek temennim benden sonra da yaşayabileceğini bilmek, dünyanın tadını bensiz de çıkartabilirsin.

Buna inanmak istiyorum, ne olur inancımı zedeleme. Aşkımız bu denli güçlü, bu denli mutluluk doluyken son nefesimde tek dileğim uzun bir hayat yaşaman. Ölene dek kavlimizi bozmadım bunu unutma. Şu satırları titreyen elimle yazarken bile seni hala ölümüne seviyorum. Korkarım bu yakında gerçekleşecek, hiç var olmamış gibi bir anda silinip gideceğim.

Aklıma hep seni ilk kez gördüğüm, ilk kez gülümsemenle ısındığım o kutlu anı geliyor. Tebessüm etmeden duramıyorum, kalbimin ne kadar da büyük olduğunu öğrenmiştim. Karşımda duruyordun yabancı gözlerin yolunu ararken beni görmüştün. Sana doğru bozulmaz bir çekimle yürürken inan bana yüreğim heyecanla sıkışıyordu.

O kadar doğru, o kadar doğruyduk ki bu kadar sevmenin imkansız olduğunu düşünmüştüm. Beni haksız çıkardığın için teşekkür ederim, sığındığım en güzel yerdin. Ama artık gitmem gerekiyor yanında kalamam. Kalmak için canımı ortaya koysam da bir hükmü olmayacak. Hasta yatağım da tuttuğun elimi unutmayacağım, özverili sevgini kalbimde mühürleyeceğim.

Son nefesim ol demiştim hatırlıyor musun? Son nefesime tanık olacağın için özür dilerim. Bu işi seni üzmeden yapabilme şansımın olmasını diliyordum. Yakında, çok yakında soluğum tükenecek ve elini tutamayacağım.

Beni dikkatle dinle;

Bir sabah yanında olmayacağım, bir hatıra gibi aklında ve yüreğinde kalacağım. Mutlu ve güzel bir şekilde yaşamalısın, ağlayabilirsin ama çok ağlama.

Seni sevdim,

Seni seviyorum,

Seni seveceğim….

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Despina'ya Mektup - Mehmet Sürübaşı 6

Despina’ya Mektup – Mehmet Sürübaşı

Önümde sokaklar, elde sigara,
İnceden bir yağmur, anla despina…
Gecenin koynunda kabuksuz yara,
Kanayıp da durur; anla despina…

Şiirle  tutuşup meş’um kavgaya
Diz çöktürdün bana gökteki aya.
İblis’i kovdurup atan dünyaya,
Nefsindeki gurur, anla despina…

Şimdiden geçmişe bir yol gider mi?
Yüzyıllar buluşup bir an eder mi?
Tetiğe dokunup sıktığın mermi
Kendini de vurur anla Despina…

Bahçeye diktiğim beyaz karanfil
Sensiz boynu bükük çaresiz sefil
Yalnızca ağaçlar çiçekler değil
İnsanlar da kurur anla Despina…

Poyraz Karayel dizisinin 41. bölümünde Musa Uzunlar tarafından seslendirilen şiir, Dr. Mehmet Sürübaşı’ya aittir.

FacebookMastodonEmailShare
Bir Nedeni Yok Yalnızca Öptüm - KÜÇÜK İSKENDER 7

Bir Nedeni Yok Yalnızca Öptüm – KÜÇÜK İSKENDER

Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. Evet, bilmiyordum. Bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. Sevişirken sözlük kullanıyordum hala. Ama, seni seviyordum. Ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. Sana yaklaşamıyordum. Yasaklanmıştın adeta. Çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. Küçük bir ateş. Küçücük bir ateştin sen. Sönmekten ürken bir ateş. Bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. Aşkın mecali kalmamıştı. Sessizce sokuldum yanına. Acıyla irkildin. Gülümsedim. Gülümsememe anlam veremedin elbette. Kimdi bu? Ne istiyordu? Tanımadığın biri. Hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. Fuzuli bir beden, karşındaki. Usulca uzandım,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. Uzayın adını ben koymadım. Uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. Rahatlatır beni o. Bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. Yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. Romantizme uyum sağlamak için de değil. Öyle. İşin gerçeği budur. Yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. Bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. Lekesiz bir yalnızlık. Lekelenmeye müsait bir yalnızlık. Tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. Pişmansın. Pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. Elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. ‘Neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. Olmuyor tabii. Olmuyor. Sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. Beni anlayacağın günler gelecek. Beni de göreceksin. Benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. Korkma lütfen,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. Bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. Kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. Çay pişiririz. Çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. Sonra da sen anlatırsın: Sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin… hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. Ben sıkılmam. Ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. Seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. Bir insan, bir insanı sıkamaz. Bir insan canı isterse sıkılır. Hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. Hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. Endişelenmen gereksiz,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. Endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. Başkalaşmaya çalışıyorum. Gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. Değişmek, hiç de zor değil. Yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. Anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. Evet, tıpkı bu. Sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. Birlikte dansedebilmek gibi. Sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. Arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. Bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. Ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. Ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. Ve ciddi. Ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. Bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. Ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. Masallarla geliyorum. Efsanelerle geliyorum. Herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. Artniyetsizim. İnan,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. Soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! Bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. Aklıma yayıldın. Ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: Ortadaydım işte! Bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. Hayır! Melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. Her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. Kusura bakma, kafam biraz dağınık,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. Sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. Bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. Aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? Neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? Demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. Senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. Dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. Beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. Bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! Gerçekten kırıyorsun beni,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. Sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. Düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. Yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. Onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. Onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. Bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. Cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. Bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. Hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. İnsanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. Bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. Yapacak çok işimiz var. Dövüşecek çok düşmanımız var. Kucaklayacak çok arkadaşımız var. Bizim sebebimiz bu. Bizim fazlalığımız bu. Belki de iksirimiz. Kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. Yalan söylemiyorum

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “Rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. Bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. Hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. Kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. Çikolata bile kurtlanabilir. Dondurma erir. Çiçek solar. Galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! Birer hatıraya dönüşseler bile! Kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? Sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.

Şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. Çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. Aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. Hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . Hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. Hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. Bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. Hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . Yüzüme öyle bakma nefretle,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. Kimbilir, doğrudur belki de! . Adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin esrarı büyüleyici! Romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
Ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. Maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. Ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. Özveri denebilir buna. Evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. İnsan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. Bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. Sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . Sakın ha üstüne alınma,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Ben seni kırmak için yaratılmadım. Uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! Belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! Beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? Seni kaybettim. Bunu biliyorum. Seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. Ortadaydı. Bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! Sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. Hala da saygıyla ağlıyorum. Büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: Tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. İnadıma öfkeleniyorsun. Seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. Bu da aşk işte! Bu da entrika! Bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! Peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! Dur, dur, bağırma,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Bunlar da geçecek şüphesiz. Seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. Yaralandım. Bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. Çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. Bir gerçek aramıyorum felakete. Bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. Ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. Ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. Eğer hissediyorsan,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. Ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. Şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. O rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. Dokunamadım sana. Parmakuçlarım neşterdi çünkü. Kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

FacebookMastodonEmailShare
Kıyamadım Sevgilim 8

Kıyamadım Sevgilim

Bir gün eminim ki anlayacaksın.  Kaybettiğim savaşın değerini, uçurumlardan düşen yüreğimin ezilişini.  Ah edişim sana değil yanlış anlama sevgilim, ben ne zaman kıydım ki sana. Fakat karanlık gecelerime ortak edemem seni, keza bunu istemiş bile olsan.  Çocuksu hallerini, yaramaz gülüşlerini, her zaman temiz ve ferah kokan kokunu nasıl sevdiğimi anlatamam.

Yine de tutamam ellerini, kıyamam sana.  Benliğimin altında yatan bataklığa çekemem seni, her ne kadar benimle boğulmaya istekli olsan da. Toy kalbini dolduran ağır hüznüme daha ne kadar katlanacaktın? Ben solan bir yapraktım, küçücük elinde yaşarım sandım. Özrümü kabul et sevgilim, ayaz gecelerime seni de ortak ettim. Üşüyen bedenini, titreyen ellerini ısıtamayacak kadar donmuştum.

Özlerim illa, yine de yokluğunla avunmayı da öğrenirim. Bir gün anlayacaksın, acımı dindiren sevgine olan ihtiyacımı, bu ihtiyaç uğruna seni kullanmaktan nasıl korktuğumu.  Sessizliğimde yalan arama sevgilim, kışımı baharından kaçırdığımı düşün.  Eksilen, koparılıp atan günlerime el sürme, benimle birlikte kederime mahkum ol istemem.

Tükenmiş ruhum henüz düştüğü yerden kalkacak mecale sahip değil.  Güneşle parlayan gençliğin hoyrat ve taze iken uzaklaş benden.  Ben ömrünü tamamlamaya yaklaşmış bir ağacım. Dallarım çoktan kırılmış, köklerim sökülüp atılmış. Bağım bahçem tarumar edilmiş sevgilim, verdiğinden fazlasını isteyemem.

Lütfen arkamdan gelme, hayırsızdı aptalın tekiydi de.  Ama ne olursun sevgimi hor görüp gücendirme gönlümü. Bıraktıysam seni, sana olan aşkıma kıyamadığımdandır sevgilim…

 

Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
ANNEYE ÖZÜR! 9

ANNEYE ÖZÜR!

 

Bir kadın sevdim; kucağı ana olan, bakışı sevgiliye dönüşen. Güneşi üstüne topladığında yüreğimi kamaştıran, bade gözleriyle zulmeden bir kadın sevdim.  Kimseye söylemedim içimde zuhur eden yangını, açık edemezdim. Kenarı köşesi tıraşlanmış bir sır gibi saklamayı yeğlerken, kamaştıran gülümsemesine susuverdim.

Onu her manaya gelebilecek şekilde sevdim, dünya üzerindeki tüm diller bu sevgiyi karşılayacak bir kelimeye sahip değildi.  Adına anne demişlerdi ancak boyutları aşan bir güce sahipti.  Mis kokan ellerinde bin türlü çiçeğin özü saklıyken hangi parfümle yıkansa kokusunu takip ederdim.  İçimde sakladığım küçük çocuğu bir tek ona adamıştım.  Bu kadın ki, hayatımın her anında onun tarafından kabul edilip taktir edilmek istediğimdi.

Bak Anne, bu kez seni sevdiğimi utanmadan söyleyebiliyorum. Yüreğimdeki ezinç henüz ağzıma ulaşmadı, çekimser kalmayacağım bu sefer. Geçmişin kahve tonlu hatıralarındaki gibi direnç göstermeyeceğim.  Bir anne nasıl sevilir sorusuna gücenmeyeceğim. Hikayemiz bitmedi, ben hala kundağıyla kollarının arasında yatan çocuğum.

Sen tarafından, özellik senin gözünde büyük bir insan olarak benimsenmek için çalışacağım. Her hatamı görmezden gelirken, senin gurur kaynağın olma isteğimi sürdüreceğim. Küçük oyunlarda kaybettiğim kişiliğimi hasletime verip, sana veremediğim değerin yekpare acısını sinemde yücelteceğim.

Bir anne nasıl yitirilir, nasıl yok olur demeyeceğim. Anne seni sevdiğimi söyledikçe kadim hayatını, bu hayatın yaşamım da olan önemini vurgulayacağım. Zaman makarasını geriye sarabilsem keşke, keza mefhumumu kaybetmeden önce sana sarılabilirdim. Ayaklarına kapanır özür dilerken, şu an bile sana ihtiyacım olduğunu itiraf ederdim.

Bütün çocukların her yaşta, her süreçte ve dönemde annesine olan gereksinimi fark ettiğimi söylerdim.  Tecrübeyle sabit olan yanlışlarımı sana mal etmeden üstlendiğimi, dünya üzerinde sevdiğim ilk kadın olduğunu kıvançla söylerdim.

Seni hep sevdim anne, bunu söylemekte geç kaldığım için affedebilir misin beni?

 

-SEMRA ŞENOL
FacebookMastodonEmailShare
Kim celladına bu şerefi bahşeder! 10

Kim celladına bu şerefi bahşeder!

Seni Bırakacağım

Üzgünüm ama artık devam edemiyorum. Yarım kalmasın diye, mutlu bir son hayaliyle içimde barındırdığım sevgiden gitme vakti.  Kapımın önündeki ayrılık öyle ısrarcı ki, nasıl hissettiğimi nerden bileceksin. Bu noktaya gelmezden önce nasıl kaçtığımı, hangi odalara kapanıp feryatlar kopardığımı nasıl bileceksin.

Yoruldum, yorgunluğum dilde değil anla. Zihnimdeki karıncalanma, yüreğimin mengene içindeki ezilme sesi ve umarsızca devam eden gözyaşları. Hangisi daha çok yordu dersen, ıssız gecelerin ortasında cenin pozisyonunda ağladığım anlarımı sana nasıl anlatayım.  Nerden bileceksin bu yarım hikâyenin acısını? Kan revan gölüne dönen kalbimin üstünde çıplak ayaklarınla yürürken, pınarımı kuruttun.

Sol yanımı boş bıraktırdın, ki bir tek sen kadarlık yer vardı. Soğuk ve umarsız bakışlarınla duvar gibi durdun önümde.  Ne gücüm yetti sana, nede sesimi duydun!

Çıkmazım oldun, pamuklara sardığım en büyük aldatmacaydın.  Boynuma doladığın ipek urgan elindeyken, bırakamam diye avundun.  Kim celladına bu şerefi bahşeder bir düşün. İçimizdeki bağ çözülürken, önemsiz gördüğün sevgimi kurup kurup bozdun. Kalbim attığı sürece azmettim seni sevmeye, katilim olursun dedim ama nafile kandırdın aşk diye.

Kim seni ben kadar sevebilirdi, kim ağrıyan yanını baş tacı yapar dermanını saklardı.  Bir ben, bir tek ben yara bere içinde gelirdim sana. Ellerim titrerken, ışığına tutulan pervane misali yakardım kanatlarımı.

Yemin ediyorum ki seni bırakacağım. Ciğerim pare pare olsa da, başımı al kanlar bürüse de, yıldızlarım gökten düşse de bırakacağım.  Varsın talan olup ziyan olsun yürek, kim bilecek ruhumun çürüdüğünü.  Kim duyacak sol yanımın feryadını, kim görecek buza dönen ellerimi.

Sonum olmadın, olmayacaksın. Boynumdaki urganı, kalbime geçirdiğin kapanı söküp atacağım. Tırnaklarım paralanacakmış, parmaklarım kopacakmış neyime, göz görür mü bu saatten sonra!

Seni bırakacağım, evveliyatım oldun diye hüküm süremezsin sinemde. Merhem getirme, sen bende tükenmiş bir yanıltmaca, kör bir sızı olarak kalacaksın…

 

-Semra Şenol

 

 

FacebookMastodonEmailShare