Kategori arşivi: Şiir

Kurumuş Papatya 1

Kurumuş Papatya

Kurumuş Papatya 2

Bu sabah bir demet kurumuş papatya bıraktım sokağın köşesine.
Geceden bir kaç damla göz yaşı akıttım üzerlerine, canlanır sandım yaprakları.
Kupkuruydu, çoktan ölmüştü.


Anılar taze olmasına rağmen, buketi alan da, veren kişide kırgındı. 
Sıfat ile özlemin yanlış tamlamasından ileri gelen bir hataydı. 
Ömür vakti kısaydı, bir rüya kadar uzun sürdü.

Sonsuza dek sürmeyeceğini bilmeme rağmen, isteyerek kandım kokusuna. Beyaz taç yaprakları o kadar narindi ki, burnumun direğinizi sızlatacak kadar ayrılık kokuyordu. İçi rutubet almış ruhuma iyi geleceğini sanarak sevmiştim. Çaresizlikti, çoktan düşmüştüm.

Yemyeşil tarlalardan baharı getiren bir buket papatya kadar temiz değildim. Gonca yüklü dallarım yoktu, buketi verende alanda yanlıştı. Hoş bir hayale ortak olmuştuk kısa süreliğine. Öncesi yoktu, sonrası yoktu …

Semra Şenol

Yanma- Cahit Zarifoğlu 3

Yanma- Cahit Zarifoğlu

Ve elbet 
Gözlerim sularımdan çekilince 
ürkek bir ceylanla anlaşırım 
yüzünün çok yakını olan bir liman 
dilinin ve ağzının verdiği baş dönmesine 
bahçeni tutan tavşanlara sığınırım 

Kanımdan geçilmiyor moraran ağzım 
Kovalanıyorum 
İkindi zaman kararan iç çarşılar 
ey şafak bir askerle anlaş 
Çünkü namluya sürüldün 
İşte burada bir ordu yürüyen karnımda 
İzim sürülüyor köpeklerin sürünerek yaklaştığı 
Anlaşılıyor 
Hatırlarımıza dokunulmamış 
Fakat el konmuş aşkı yaşatırken kuğuların 
Geleceğimizin serin suları ve gölleri 

Ey kadın kokla beni 
Hayatım yasaksınız 

Gelinmiyor akşan zaman kaplanı 
Kaçmıştım yeni bir ırmak şeklinde 
Hayvanların ilkbahar sıcakları bölümünde 
Kıvrılıp yeniden yakalanıyorum 
Cam kesiyor göğüslerimi 
Boynuma zümrüt bir gerdanlık atmışım

Hem şarklıyım ben 
Gövdem yara dolu 

Sevdiğim kolla beni 
Anlıyorum 

Fakat artık dayanılmaz sarmaşıklara 
Öpüşüyorlar 
Harbin bittiğini söyle ayrılsınlar 

Çünkü gece zamanın katranıdır 
Gelip geçici değil omurgamdaki didişme 
Çantamda sevişme askerleri 
Harbin bittiğini söyle 

önce beni boğacaklar özgür ve sevecen olmak için 
bir bıraksam 
yakut bir kuşun içinde duran ellerimi 

Sevdiğim 
Önce kemir bu tel örgüleri gövdemden 
Geç derimin altındaki tehlikeleri 
Yürek kızgın bir kuma devrilmeden 
Yokla beni 

Anlıyorum kaçmaya zaman yok 
Şafak birden doğrulacak

KALDIRIMLAR - Necip Fazıl Kısakürek 5

KALDIRIMLAR – Necip Fazıl Kısakürek

I

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; 
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; 
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık; 
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor; 
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler…
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; 
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; 
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; 
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; 
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! 
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta; 
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin; 
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin; 
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; 
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! 
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; 
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; 
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi…

II

Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle, sokakların malısın! 
Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri; 
Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var; 
Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var; 
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur! 
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur…
Ne senin anladığın kadar, kaldırımları…

III

Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım; 
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan; 
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan…

Aşkın ve İntiharın Şairi Kimdir? 6

Aşkın ve İntiharın Şairi Kimdir?

Sözlerinde ahengin ve aşkın içler acısı ruhunu yansıtan, Ümit Yaşar Oğuzcan Tarsus 1926 doğumludur.

Çaresizliğini ve korkularını şiirlerine yansıtmaktan çekinmeyen Ümit Yaşar’ın kalbe dokunan satırlarını sizlerle paylaşırız.

Ben Seni Hala….

Hasret kalbimden vururken, resmin karşımda duruyor…

Gözümde tüterken yüzün, bütün fotoğraflarda gülümsüyorsun.

Zaten, hep gülümsemez miyiz; bazen gerçek, bazen sahte…

Belki, bir gün birisi özlemle baktığında, mutlu hatırlasın isteriz.

Gelip de geçtiğimizin her zaman bilincindeyizdir de, çok ender fark ederiz.

Ölümle yüzleşene dek, hayat karmaşasında tüketilir günlerimiz.

Kalan oluncaya dek, daha çok üzülürdüm yitenler için…

Yine de ölen için, daha zor olmalı ölmek…

Zaten kolay olsaydı, çoktan bırakmış olurdum hayatın yakasını; her gece kapımı çalmasın diye hasret…

Kulaklarımda çınlamasın diye sesin…

Her gün, tekrar tekrar sevmeyeyim diye seni…

Ve her gece, yanmasın diye içim…

Ardından bakarken yüreğime akan yaşlar, sapsarı bir gül düşürdü toprağıma.

Dikenleri kanatsa da zaman zaman, kokusu her dem taze…

Kaybettiğim her şeyle anlam kazanan hayat; o ilk anda, yine düştü gözümden…

Ve bir gün yine yüceldi; üstelik sen dönmeden.

Kayan her yıldızla buğulanan gözlerim, umudu arıyordu; doğan her güneşte, gülümseyen her yüzde…

Bir gün, aynada çıktı karşıma…

Şaşırmadım görünce.

Böyle öğretmişti hayat; düştükçe kalkmalı, kim ölse yaşamalıydık!

Ben de yaşadım!

Gel gör ki, sen hala:

Ardından ağıtlar yazdığım;

Yokluğuna methiyeler düzdüğümsün.

Bir bahar sabahı kolsuz kanatsız bırakan,

Bir yangın yerinde sarı bir gül unutansın.

Sen,

Rüyalarda bile görüşemediğim;

Her zaman yüreğimdeyken, erişemediğimsin!

Sen hayatı ilk reddeden,

Ölümle ilk yüzleşensin…

Kendimi, hep beklerken bulduğum gelmeyenim;

Asla dönmeyecek olan gidenimsin!

Sen,

Sevinci kalabalık, kederi yalnız;

Yüreği hüzünlü, gözleri yaşsız;

Hep batarken rastladığım güneşimsin.

Eski bir vazoda kurumuş sarı güller,

Sarı bir defterde solmuş şiirlersin…

Sen sadece dünümsün; bugünüm, yarınım değil.

Ama,

Dünde kalmak istemezsin bilirim.

Seni hatırlatıp durur; gittin gideli yüreğim!

Ne yazsam anlatamaz; sana olan özlemimi, sana olan sevgimi…

Bilmem son sözlerim; bana yaptığı gibi, seni de titretir mi?

Gülleri sarı severim; toprağı ıslak…

Türküleri yanık, şiirleri hoyrat!

Havayı nemsiz, çayı demsiz…

Bir seni olduğun gibi,

Bir seni her şeye rağmen,

Bir seni, hala!…

ISLAK ŞEHİR 8

ISLAK ŞEHİR

Gözlerinde umut ışıkları gördüğüm taktirde, adımın daima seninle anılmasına dikkat ettim. Güzel bir masalın bitişine denk gelmiştin, seni tanımama engelmiş gibi.

Yağmurla ıslanmış bir şehirden geldin, içimde ukte kalan ne varsa anlattım sana. Dilim çoğunlukla yabani, şarabın etkisiyle biraz lakayttı.

Ama sen anladın, yuvarladığım kelimelerin çıkmazlarında bekledin biriktirdiklerimi. Üstünden damlayan yağmur taneleri gibi sırılsıklam baktın gözlerimin arkasına.

Gerçek ben oradaydı, ıslak ve hırpani adanmışlık öykülerinden geri kalanı. Ürktüm elini her uzatışında, sanki mümkünmüş gibi bulutlardan kıskandım seni.

Yağmurdan ıslanmış bir şehirden geldin, içimdeki cehennem kuyularını doldurdun. Bin asır düşünsem bilemezdim beni sevmeye yakışacağını.

Sandım ki, sende bir özlem yokluğunu dolduracak geçici bir hevestim. Yanılmak ne güzel şey seninle birlikteyken.

Kar  güzeli bulutları sardığın boynunda bir ınci misali takılı kalmayı diledim geçen gece. Kulaklarıma asılan yalnızlık söylentilerini duymadım, sen bana aşk dedikoduları yaparken.

Yağmurdan ıslanmış  bir şehirden geldin, bilmiyordum önceleri sende ki  çıplak yalınlığın  güzelliğini. Aradığın  beden ölçüleri bana uymaz diyordum. 

Nasıl da hazırlıksız yakaladın  soluğumu,  vurgun yemiş balık gibiydim ayağının ucunda. Külfet bindirmeden, küfür etmeden sevmeyi bilmeyendim ben.

Islanmış saçlarında gördüm ilk defa masumane yağmuru. Uzaktan sevmelere alışık birini, allayıp pullayıp kattın bağrına.  Ne desem şimdi, beni de getirdin dile…




SEMRA ŞENOL

7 ÖZEL ADAM, 7 ÖZEL ŞİİR 9

7 ÖZEL ADAM, 7 ÖZEL ŞİİR

Gül ıtırıyla selamlar sabahı, şair yaratır… Öyle seveceksin ki kelimeleri, yalnız senin için raks edecekler. Kelimeler de bütün sevgiler gibi kıskanç. Senin olmalarını istiyorsan, onların olacaksın; yalnız olacaksın.

Cemil Meriç’ diyen üstadımız gibi bizde sizler için, usta kalemlerden kültleşmiş şiirleri derledik. 

7 özel adamdan 7 özel şiirle aşka olan bakış açınız bir hayli değişecek, onların naif duygularında kendinizden muhakkak bir parça bulacaksınız.

Saçların omuzlarından aksın

7 ÖZEL ADAM, 7 ÖZEL ŞİİR 10

NECİP FAZIL KISAKÜREL –  Saçların 
Mermer üzerinden geçen su gibi
İçinde ezgin bir his duyacaksın
Yaz vaktinin gündüz uykusu gibi

Saç tel tel örtüler hep tül tül düşer
Gözünün değdiği yere gül düşer
Sonunda sana da bir gönül düşer
Gönlümün şimdiki duygusu gibi

Dillerde dökülüp sayılır saçın
Sıcak nefeslerle bayılır saçın
Bir tütsüdür kalbe yayılır saçın
Kararan gözlerin buğusu gibi

 

7 ÖZEL ADAM, 7 ÖZEL ŞİİR 11

CEMAL SÜREYA – Sevgilim Bir Günün

Sevgilim, bir günün ortası şimdi
Taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık,
Ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde
Uzat bana uzat ellerini
İzinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar
İstanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu,
Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor

Ben seni düşünüyorum seni
Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi
Kalbim diyorum kalbim
Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi
Aşkı anılar besliyor düşler kadar
Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır
Sevgi eskidikçe sevgi.

Günümüz ekmeğimiz, türkümüz
Çoluğumuz çocuğumuz
Binalar yan yana yükselip gidiyor
Vapurların ağzı köpük içinde
Uzaklarda ne kapılar açılıyor
Tirenin biri bir istasyona varıyor
Ordan çıkıyor biri.

Her şey biliyor her şey
Sen biliyor musun bakalım
Seni nice sevdiğimi?
Üstüne titrediğimi?

Geldiğimi?
Gittiğimi

Hadi!

7 ÖZEL ADAM, 7 ÖZEL ŞİİR 12

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN – Sevi

Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili

Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni…

7 ÖZEL ADAM, 7 ÖZEL ŞİİR 13

ATAOL BEHRAMOĞLU – Aşk İki Kişiliktir

Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

7 ÖZEL ADAM, 7 ÖZEL ŞİİR 14

AHMET MUHİP DIRANAS – Serenad

Yeşil pencerenden bir gül at bana
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına,
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana.
Tozlu yollardan geçtiğim uzak
iklimden şarkılar getirdim sana.

Şeffaf damlalarla titreyen ağır
Goncanın altında bükülmüş her sak;
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin yasemin, karanfil, zambak…

Bir kuş sesi gelir dudaklarından
Gözlerin gönlümde açar nergisler,
Düşen bin öpüştür yanaklarından
Mor akasyalarla ürperen seher.

Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıklarla dolacak kalbimin içi..
Geçiyorum mevsim gibi kapından,
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ

7 ÖZEL ADAM, 7 ÖZEL ŞİİR 15

METİN ALTIOK – Sevmiyorum Seni

Şimdi benim buzdan bir döşekte
Üç büklüm olmuş zavallı sevdam,
Üşüyorsa ölesiye yalnızlıktan;
Bil ki senin hep böyle güvensiz,
Yaşamdan korkar oluşundan.

İşte bunun için sevmiyorum seni.

Şimdi benim bir han avlusunda
Hiç bitmeyecek umutsuz kavgam,
Soluyorsa başı önde yorgunluktan;
Bil ki senin hep böyle umarsız,
Yarını göze alamayışından.

İşte bunun için sevmiycem seni.

7 ÖZEL ADAM, 7 ÖZEL ŞİİR 16

YILMAZ ERDOĞAN – Sana Bakmak

her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konulabilir
bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine.

bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan
ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin
“içinde benzetmeler olan”
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok

GÖLGEDE AŞK 17

GÖLGEDE AŞK

GÖLGEDE AŞK 18

Başım belada inan, arkamı kollamadan yürüyemem bundan sonra.

Öyle ki her gece arkama düşen gölge de, her yaprak hışırtısında

Seni arar buluyorum kendimi.

Sanırım deliliğin alametİ bunların hepsi, veyahut seni bir kez daha görmenin hasreti.

Bir şeyler yanlış gitti, tutunacak bir dal bırakmadık aramızda.

Gönüllerimiz sevmeyi bildi, gururumuz kırılmayacak kadar dikti.

Yanlış anlamalar üzerine kurduk tüm sohbetlerimizi,

Kanadık, yıldık, bir o kadar da sevdik değil mi?

 

Semra Şenol

Sen Beni Mazur Gör 19

Sen Beni Mazur Gör

Sen Beni Mazur Gör 20

Öyle kırgın bakma yüzüme, yoksa nasıl katlanırım bu ayaza.

İçimde solan menekşeler dahi hesap sorar sonra, ne derim Allah aşkına!

Yapma böyle, devinip durduğum tufanların izahı bende mi sanıyorsun?

Sen bari dinle, anla bu yakışıksız adamın eleme bulaşan sözlerini.

Düşmeden bilemez kimse, ermeyen muradımın hamlığını,

Ağzımdaki yavan tadı, yüreğimdeki serçe çırpınışlarını sen bilme.

Bilme feryadım, sen beni mazur gör.

Deliydi amma severdi beni de geç soranlara, ah etme boşuna.

Sen bari anla, elimde kalan bir avuç toprak hasretini.

Tan yerinde kararan talihimi, el pençe divan duran itirazlarımı hor görme.

Hor görme feryadım, sen beni mazur gör.

Eti ne budu ne diyenlere aldırış etme, benden sana kalanlara yüz çevirme…

 

  – Semra Şenol 

YOL GÖSTERENİM OLMALIYDIN! 21

YOL GÖSTERENİM OLMALIYDIN!

Bak yine konuşuyorum seninle, küssem de darılsam da susamıyorum sana. Anlatmayınca içimde biriken sözler ulaşamayacağım yüksekliklere kaçıyor, yine rahat edemiyorum. Elzem bir ihtiyaç sana dert yakınmak, kötü bir alışkanlık.Bu huyumu sevdiğimi söyleyemem, küçük bir çocuk gibi dizlerim sıyrıklarla doldukça soluğu yanında almaktan hoşnut değilim.

İrademe biraz sahip çıkabilmem mümkün olsaydı belki de bunca hatanın merkezinde oturuyor olmaz, kendimden başka bir suçlu arayışına çıkmazdım. Affedici olmamız gerekir esasen, keşkelerle, kinlerle kirletilmiş söylemlerin faydasızlığını bizzat kendimden biliyorum.

Ve kimler geçip gitti yanımdan, aklımda kalanıyla yalnızlığıma ortak olanıyla büyüdüm.
Öyle ki, bir gecenin ardında bıraktım çocukluk düşlerimi. İntizar etmek benim işim değil, hafızamı defter gibi tutup gideni kalanı not düşmüyorum.

Ama sen, yol gösterenim olmalıydın.
Bunu istemeye hakkım da vardı, dünya da ayrılmayacak tek bir bütünlük bağı var.
Ve sen buna karşı isyan çıkarıp beni yapayalnız bırakman gerektiğine karar verdin.
Sevgi değil bu, düşüncesizlik !
Sonuna kadar yanımda, her hatamın sonunda, yanlış seçimlerimin ortasında beni bekliyor olmalıydın.

Beni büyük bir bozguna uğrattın, şimdiyse duyduğundan asla emin olmayacağım methiyeler düzüyorum sana bu çatı katından.
Mahalle sakinleri canhıraş bağırmalarımı deliliğe vurdurarak, yok sayıyorlar beni.
Sen!
Beni öyle bir duruma soktun ki; ah etsem kan damlıyor dilimden, göklere diyarlara sığmıyor müşkülpesentliğim.

Anne,

Eğer sesimi duyuyorsan, bil ki izini sürmeyeceğim.
Ayaklarımla çıktığım bu çatı katını merdivenleri kullanarak aşağıya ineceğim.
Kolay yolu seçen sen gibi sırtımı yere, yüzümü gökyüzüne dönüp atlamayacağım boşluğa.
Ben senin kızın değilim, sen kadar korkak ve zalim değilim.
Olmayacağıma yemin ediyorum!

Büyük konuşma, hayat bu derler ya. Aleyhime dönen her zorluğu acizliğime verip tırsarak geri adım atmayacağım.
Daha A harfini doğru düzgün çıkaramazken kalemden, biraz erken değil miydi intiharın?
Ki sen, benim güzel derbederim
Kahpelik sıfatına büründürenlere inat, beni saflığında büyütemez miydin?

Yük olur muydum sana sanıyorsun yada hor görebilir miydim seni ?
Hemde bu denli katıksız ve şartsız severken!

Bülbülü öldürmek gibi bir şeydi, boş yatağında sıcaklığını aramak. Her canım yandığında, en basitinden gözüme toz kaçtığında ‘Annecim’ diye yakınmak.

Beni eli boş, yüreği perişan,ellerimi ayaz soğuklarda bıraktığına değmiştir umarım.
Şayet seni asla affetmeyecegim derbederim.
Gelip gelip, bu son noktadan sana bağırmaya devam edeceğim.
Bu gün ölüm yıl dönümün, pasta üflemeli bir kutlama düzenlemek yerine avazım çıktığı kadar bağıracağım sana.

Olduğum yerde gözlerini kapatışına binlerce kez küfredecek,
Bir daha asla saçlarımı uzatmayacağım.
Bu da benim intikamım Anne, seni içimde asla öldürmeyeceğim!…

Semra Şenol – GERİDE KALAN MEKTUPLAR

YARA 22

YARA

YARA 23

YARA

“Epey oldu
harflerin birleşip kelimelerinde beni yazmayalı…
Özlem neyeydi?
dokunmadığım yüreğe,
bakmadığım gözlere,
satırlarda saklı kalbine mi!
Yoksa okuduğu şiirlere mi?
Maviydi Adam
Gözleri Ela olsada,
Yarası; göklerdeki
Maviliklerdeydi”

GlnuR