Kategori arşivi: Şiir

Deli Gömleğinde Bir Gece… 1

Deli Gömleğinde Bir Gece…

 

Üzerime atılmış ağın içinde debeleniyorum.  İlkbaharları arkamda bırakışım, hüznü yanıma katık edişimin üzerinden ne kadar geçti? İçimdeki ölgün rüzgarların fısıltısı, kafayı sıyırdığımı sezinliyorum. Bu farkındalık içimdeki henüz rengini ve nesnelliğini yitirmemiş doğrularıma takılıyor.  İçgüdüsel olarak cismen yaşamadığım kanaatine varıyorum.  Ağzımdan ne bir of, ne de ah çıkıyor!

Bir şekilde yalıtılmış benliğimle baş başa kaldıkça insanların yaşantısında yontu olarak kaldığımı deneyimliyorum.  Ne bir eksik ne bir fazla, eşgüdümlü kara deliğim boyutlar arası birçok erdemi içine çekiyor.  Yaşamak diye adlandırdıkları sürgünde, diğerlerinin gösteri başarı gösterememe ezinciyle, gönül borçlarımı çoğaltıyorum.

Bir adım kadar yakınım gerçeğe, bir adım uzağım kendime.  Aydınlık gölgemi deler geçerken, dilimdeki yavan tadın sorumlusu sigara içmem değildi. Kelimelerin, söylenmemiş cümlelerin ağır özü dilimin altında birikince ortaya yutulmaz bir tat çıkışındandı belki de.

Karamsar kişiliğimle örtüşmeyen bedenim, kendime verdiğim zararın belirtisi olarak hatırlatıcı bir saat gibi tekliyor.  Bir son arıyorum, içsel kavramların ötesinde ruhumu satacağım bir hesaplaşma.  Karşılıklı çatışmayla ateş kes yapılsa dahi teslim olurken ölmek, ölürken savaşmak zorundayım.

Savaş ve barış, iç içe geçtiğinde bilincimin gerilerinde kollarıma deli gömleği giydirilerek yere uzatılıyorum.  Danışanım yok, duvarların görünmez deliklerinden kandamlaları ayaklarımın altında. Sonsuz bekleyişimde içten içe çürümekte bir çınar ağacı gibi nereye devrileceğimi kestiremiyorum.

Islak, soğuğun işitilmez donukluğu ve yakıcı sıcağın ışıkları içimdeki benin ortasından geçiyor. Bir adım ötemde evlat ediniyorum çocukluğumu, bir adım gerimde ciğerlerini söküyorum geleceğin…

 

-Semra Şenol

 

 

Konu Sen Değildin 2

Konu Sen Değildin

Konu Sen Değildin

Dinleme, sen bakma gözlerime.

Nasıl söylerim bakışlarına acizliğimi?

Bir tek ben kalayım derken binlerce parçaya bölündüğümü.

Dokunduğun yerler kanarken, olukların açıldığını görmedin mi?

Gördünse de aldırış etmedin, tırnakların etimin içindeydi.

Ruhun ruhumun gardiyanı, nefesin ikinci zehrimdi.

Babil kuşları gibi yere inmeden sevdim,

Tutulmasaydım gönlüm uçmaya devam ederdi.

Denizleri ormanları bırakırdım, üstünden kayarcasına.

Bakma, ağzından dökülenlere küskünüm.

Hicranla gelmem sana merak ettiğin buysa!

 

Doğruyu söylüyorum kimseyi kendim kadar kandırmadım.

Uzakları uzak ettiğim günden beridir bi’haberim yüreğinden.

Haram etmedim akıttığım yaşları, aksın gitsin işte!

Verilen geri alınmaz bende, sahi ne kadar ederdi nazik cümlelerim?

Ederinden az mı kaldım acaba, takas götürmeyecek malındım.

Duydum çoktan yerimi doldurduğunu.

Yanmadı içim desem de inanmazsın.

İnan ya da inanma, peşine düştüğüm sen miydin ki?

Gülerken kısılan gözlerini sevmiştim ben senin.

Konu hiçbir zaman sen değildin, bahsi geçen bendim.

Kalbim bilmeseydi sevmeyi, sevilir misin sanıyordun!

 

-Semra Şenol

 

 

Sosyal Medya Cellatları 3

Sosyal Medya Cellatları

Sosyal Medya Cellatları

Sosyal Medya Cellatları 4

Farklı düşüncelerin insanlarıyız, bu hem kabulümüzde hem de zihnimizde ilerleyen bir dürtü halinde.  Hasım ve hısımlarımızla insanoğlu arasındaki yerimizi aldık, saflarımızı sıkı tutuyoruz.  İdeolojilerimizi önemserken, kültürel farklarımızı birbirimizin gözüne sokmadan yaşayıp gidiyoruz.

En azından bir kısmımız bu şekilde yaşamayı sürdürebiliyor, ancak aramızdaki bu yazısız anlaşmayı görmezden gelerek saldıranlar da var.  Bu saldırganlar sözlerini bıçak niyetine kullanarak omurgamıza vurmaya çalışıyor.  Can havliyle omzumuzdan geriye baktığımızda bu kişiyi ömrümüzde ilk defa görerek büyük bir şaşkınlık yaşıyoruz.  Belki de aynı şehirde, aynı iklime bile doğmuş değiliz, ayaklarımız aynı sokakları hiç arşınlamamış.

Gözleri yabancıl, sözleri yabancı bu kişiler hiç durmaksızın hayatta tutturduğumuz zemini sallayıp çekiştiriyor.  Katlandığımız zorlukları eleştiriyor, kabullenerek iyileştirmeye çalıştığımız yaşamı ve sıkıntıları başımıza kakıyor.  Yanlışın içinde olduğumuzu yinelerken, kötücül ve meşum oklarıyla bizi tam da on ikiden vurmaya çalışıyor.

Sosyal medya denen illette tanımadığımız, duygularını az çok kavrayamadığımız insanlara ve içinde bulundukları eylemleri protesto edebileceğimizi zannediyoruz.  Ne hastalık, ne ölüm, ne de akıtılan terler umurlarında.  Giyim kuşamlarını, saçlarına taktıkları bandanayı, boyunlarına geçirdikleri kolyeleri, okudukları kitapları yargısız infazla giyotine götürüyorlar.

Sanırsınız yasal mevzuatların kâşifi ve uygulayıcısı olan bu kişiler, içlerinde barındırdıkları salt ve yalın menfi fikirlerle ipinizi çekiyor.  Toplum hiyerarşisi karşısında cellat rolünü oynayan şahsiyetler, sosyal medyada atlarını istedikleri gibi koşturarak sadece bir andan ibaret olmayan denenmiş ve tecrübe edilmiş bütün yıllara sahip insanları vicdan mahkemelerine çıkarmadan, sallandırıyor.

Acılarda birleşmiyor, gönüldaş olmayı yürekten isteyerek dokunamıyorlar insan yüreğine.  Katı olmaları öğretilmiş, daima eleştirel yaklaşıp direkt hükme gitmeleri dikte edilmişçesine. Kısaca toparlamak gerekirse; tahammülsüzlük ve hoşnutsuzluk karıştıkça harca kültürel ve ideoloji farklılıklarıyla bir türlü homojen bir karışımı oluşturamıyor.  İnsanın yaradılış amacı olan sevme ve sevilme meziyeti unutuluyor, kanıksanmamış bir öğretiden ibaret kalıveriyor…

 

-Semra Şenol

 

Kimsesizler Durağı 5

Kimsesizler Durağı

Kimsesizler Durağı

Önce yağmur yağdı, sonra gök kuşağı çıkageldi.

Kimsesizlerin durup dinlendiği durağı, düşünmeden geçip gitti.

Yüklüydü, omuzlarına asılan ıslaklığın kokusu rutubetli.

Ceketinin üsten ikinci düğmesi noksandı,

Suretini kaplayan kırışıklarda, geçmişin karabasanları raks ediyordu.

 

Kuru öksürükleri yılgındı, fazlasıyla üzgün bakardı bakışları.

Kalabalıklar arasında yaşayamazdı hâlbuki.

Rıhtımda demirleyen balıkçı teknelerine el sallardı,

Geceleyin yıldızları izlemek için duraksardı, çıplak gök yüzlü sokaklarda.

Üstünde daima ince, deliklerle dolu ceketi sarkardı.

 

Birkaç kadehle avunmasını bilirdi güya, şişenin dibini bulmadan hemen önce.

Uykusunda sayıkladığı ismi, ağzına almaktan kaçınırdı.

Utanırdı halinden, eğer bir gün bir sokak köşesinde rast gelseydiler.

Kirli ellerini arkasına saklayacağını, birbirine karışan saçı sakalına katiyen dokunmayacağını tahmin ederdi.

Hırpani giysilerinden, yaşlılığın bulaştığı bedeninden,

Ve dahası örümcek ağlarıyla kaplanan beyninden çekinirdi.

 

Ne eskiyi diriltebilirdi, ne de gençliğini geri kazanabilirdi.

Bir ölmek kalmıştı geriye, tıpkı bir sığıntı gibi köşeye sinerek,

Dünyayı kaybettiği delikte bırakacak mütevazı şekilde gidebilmek.

Cisme bürünen bedeninden başka koyup da arkada bırakacağı ne vardı ki;

Kimsesizler durağının tek sakiniydi, mecburi varlığını yüklemeden silinebilirdi…

 – Semra Şenol

Güneş Yine Iskalayacak 6

Güneş Yine Iskalayacak

Güneş Yine Iskalayacak

Bu gece kapımı çalacaklar!

Dar bir yanda sıkıştıracaklar nefsimi, durakladığım her bir an için sorguya çekileceğim.  İçtiğim şarap burnumdan gelirken, üstüme düşen dumanın ortasında gözlerimi kısacağım.

Zorla kelimelerimi alacaklar.   Sakladığım fikirler teker teker ortaya çıkarken, sadece bir anlığına gündeme oturacağım.  Yamadığım düşüncelerimin hesabını veremeyecek kadar kâfir olduğumu öğrenecekler.

Karanlık niyetlerinin göstermelik günah keçisi ilan edileceğim.  Ensemden ayırmadıkları sopayla, alnımda biriken terimi çalacaklar.  Sisteme karşı gelen sözlerim beni ipe götürecek. Dostlarımın vefasızlığın da can çekişecek kadar vuracaklar ellerime.

Öldürmedikleri gibi yaşamama da izin vermeyecekler.

İnancımı zedelemekten geri durmayacaklar ama bilmiyorlar. Gırtlağım parçalansa da asla kendimi satmayacağımı görecekler.  Farklı ideolojilerin taraf tutmayan bölgesinde yalın ayak kalacağım, güneş yine ıskalayacak başımı.

Yıldızlarımı söndürecekler!

Ölüm tarihimden çok doğduğum talihsiz yılı soracaklar, ele vermeyeceğim hazin öykümü.  Gökyüzüne asılı kalan hayallerimi kurşuna dizecekler.  Kan damlayan gök kuşaklarıyla yenilgimi bir kez daha gazeteye verecekler.

Gülümsememi defnedecekler.

Işık almayan tecrit odalarında annemin bağrından çalacaklar çocukluğumu.  Düşünme özgürlüğü uğruna cellatlara teslim olacak beynim. Mantığa ve vicdana olan borcumu misliyle ruhumdan haraçla kesecekler…

-Semra Şenol

 

Yakışıksız Piyasa Halleri 7

Yakışıksız Piyasa Halleri

Yakışıksız Piyasa Halleri 8

Yakışıksız Piyasa Halleri

Kalkmış gidiyoruz yine. Önümüzde hedefsiz piyasalar, gözü kara cengaver bozuntuları.

Aklımız gibi saçımız başımızda dağınık, kurulu düzende olmayan yerimizin kavgasındayız.

Tenlerimizin rengini bozan sarımtırak bir leke taşıyoruz.

Alnımız açık bilhassa ağzımızın tamda orta yerinden yakışıksız jargon kelimeler salıyoruz.

Kim demiş oksijen alıp karbondioksit verdiğimizi, resmi şekilde aylak düşler kusuyoruz.

Vakit yok, şafak birden doğrulacak diyen şaire aldanıp kalbimizi sol cenahımızda bırakıp yürüdük.

Geç kalmak en büyük korkumuzdu.

İşe, aşka, dostluğa ve Pazar meydanlarına en erken varan kişi olma telaşındayız.

Adalet aramıyoruz ki, yerimizi bilelim.

Kim hangi tarafta kimin umurunda?

Araf da kalan seslerimizi genzimizde silikleştirdik.

Melali bilmeyen bir nesle mensubuz, geçmiş insanlarımızın kahrını anlayamayız.

Başımız hülyalı dertlerle dolu, ipin ucunu hangi sokakta bıraktık ilgilenmiyoruz.

Kaybolmuş ruhların ardında, sicim gibi akan terlerimizle tasalarımızı yıkayıp astık.

Varsak kime ne, yoksak kimin derdine!

-Semra Şenol

40. Sone - William Shakespeare 9

40. Sone – William Shakespeare

Hepsini al, sevgilim, ne sevgi varsa bende,

Çoktan senin olmayan ne sevgi sağlarsın ki?

Gerçek der misin ona eline geçirsen de

Sevdiklerimin hepsi sende değil mi sanki?

Sevgilimi alırsan gerçek sevgi uğruna

Ses çıkarmam onunla keyif sürdüğün için;

Sevgilime sırt çevirip el uzatırsan ona,

Kendini aldatırsan suçun büyüğü senin.

Tatlı hırsız, yine de bağışlarım suçunu

Sen varımı yoğumu aşırsan bile benden;

Oysa daha acıdır, sevenler bilir bunu,

Güzel sürtük, kötülük iyi görünür sende;

Biz düşman olmayalım can evimi söksen de.

-William Shakespeare

Sevmek, Ne Uzun Kelime! -Cemal Süreya 10

Sevmek, Ne Uzun Kelime! -Cemal Süreya

Dokunulmasa da,

Görülmese de;

Kalpte yer verilir bazısına…

Nedensiz!

Sen…

Aklım ve kalbim arasında kalan,

En güzel çaresizliğimsin!

Gerçi…

Aklıma bile gelmiyorsun artık,

O kadar kalbimdesin ki!

Gözlerinin…

Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme…

Kırk yılın hatırına,

Sen kalayım…

Sevmek…

Ne uzun kelime!

Şimdi açsan pencereyi de beklesen,

Sen gelsen.

Olmaz ya hani geliversen.

Hiç bir şey sormasam,

Hiç bir şey söylemesen.

Sussam

Sussan

Sussak

– Cemal Süreya

 

İnsan dedin, Sevmeyi bilemedin! 11

İnsan dedin, Sevmeyi bilemedin!

İnsan dedin, Sevmeyi bilemedin! 12

Zarar vermeyeceksen sev!

Can pazarına düşmüş gibi saldırma çevrene, insan dediğinin tahammülü yok.  Bak bildiğin hiç bir ezberin kaydı kuydu yok, yarının zaten garantisi yok.  Bir tek kendi eline bakma, tuttuğun her şeyi senin sanma.  Kıyamete kadar hüküm sürerim san, ayakların altında ezileceksin fark etmeyeceksin.

Akıttığın her göz yaşının hesabını vereceksin, can vermenin ne kadar zor olduğunu sende hissedeceksin.  El kaldırdıkça, duyduğun kemik sesleri yakında senin olacak.  Zulmettiğin kadar zulüm göreceksin.

Kadına çocuğa verdiğin zarar, gün gelecek ziyan olarak çıkacak midenden.  Açlığın üzerinden geçtin, şişkin karnını okşadın.

Güzellikleri biçip kuraklığa teknoloji dedin, milyonlarca canın üzerinden geçtin. Özgürlük dedikçe yaşam hakkına göz diktin. İnsanım dedin, hayvanların üstünden para kazandın.  Durmadın, durmayı eziklik gösterip kara nefsine sürekli çentik attın.

Gör karanlığını, gençlere yaşayacak bir dünya bırakmadın.

Cep telefonuna bağlandığın kadar ailene sahip çıkmadın.

Alkol kokan nefesinle, masumiyete dokundun.

Yumrukla tekmeyle dostluğu karıştırdın.

İnsan dedin, sevmeyi bilemedin…

 

-Semra Şenol

 

AYIP MI KENDİNİ KAYIRMAK ? 13

AYIP MI KENDİNİ KAYIRMAK ?

AYIP MI KENDİNİ KAYIRMAK ? 14

Anaç dağların ortasında, kanyonların ötesinde yemyeşil yaylaların üstünde olmayı dilerdim.  Kim olduğumun, neye benzeyeceğimin kaygısını gütmeden koyunların arkasından ilerlemek.  Düşünme gafletine düştüğümden bu yana, hangi sonuca vardım bile kesin değil.  Canına okuduğum dünyasında bir avuç insan silueti arasında, omuzlarım sönük halde yürüyorum.

Keşke insanı örten bit vücut olmasa diyorum!

Çıplak ruhlarımızla, görünür duygu ve hislerimizle hiç olmadığımız kadar açık olsa zihnimiz.  Hücresel boyutta düşünmeyi bırakarak soyut varlıkların içinden geçebilsek. Ancak böyle bulur insan mutluluğu.

Farkımız yok, hepimizin tutturduğu bir ışık var. Ulaştığımızda yolumuzun aydınlanacağı iddiasına bel bağlıyoruz.  Sonu gören çıkmadı henüz.  Bulduklarıyla yetineni görmedim, duydum ama inanmadım.

Çağ değiştikçe ayak uydurmayı pek güzel öğrendik.  Her ne hikmetse dilimizden düşen yalanların üstesinden salto atarak kaçmayı bile marifet saydık.  Yüzüne baktığın kişinin kaç maskesi olduğunu gördüğün halde, keklik gibi kanıverdik.

İşimize gelmezdi diğer türlüsü, bir şekilde düzene ayak uydurmanın tarifi bu olsa gerek. Millete verdik talkımı kendimize sakladık salkımı.  Ayıp mı kendini kayırmak?  Bu soruyu hep başkasına sorduk ama üstüne düşünme zahmetine girişmedik.

Burada atıp tuttuğuma bakmayın, ben şöyleyim böyleyim safsatası yapmayacağım.  En âlâsını yaptım, yapıyorum farkında olmama rağmen yine yapacağım.  Başka türlüsünü nasıl bilebilirim ki?

Hangi insan kemik ve kanla birlikte doğduğu yaşamsal dürtülerinden sıyrılabilir ki? Bizi düşünce zehriyle, algıda seçici davranmamızı sağlayan egomuzla vurmayı başaran çıkamayacak nede olsa!

-Semra Şenol