Kelime Kökeni: Arapça
– İvecen, acele eden, en çabuk, aceleci
Cümle içinde kullanımı: ” A’cel tavırlarıyla sabahtan apar topar evden çıkıp gitti ve hala dönmedi.”
Kelime Kökeni: Arapça
– İvecen, acele eden, en çabuk, aceleci
Cümle içinde kullanımı: ” A’cel tavırlarıyla sabahtan apar topar evden çıkıp gitti ve hala dönmedi.”
Kelime Kökeni: Arapça-ecel
– Eceller, ölümler, vadeler, ahirete göç edenler
Cümle içinde kullanımı: “Rabbim tüm âcâl ve soyumuzun mekanını cennete yazsın.”
Kelime Kökeni: Farsça
– Su veren, sulayıcı, sulayan
Cümle içinde kullanımı: “Bin bir renk cümbüşü veren bu çiçeklerin elbet bir âbyârı bulunur. “
Kelime Kökeni: Arapça
– Somurtkan, çatık çehreli, asık suratlı, suratsız
– Güleç karşıtı, civelek karşıtı
– Garip, acayip, tuhaf, niteliği bilinmeyen
Cümle içinde kullanımı: ” Allah esirgesin mendeburun o âbûs suratını her görüşümde tüylerim diken diken olmakta.”
Kelime Kökeni: Farsça
– Onur, şeref, haysiyet, öz saygı, izzetinefis
Cümle içinde kullanımı: “Âbrû ve gururu noksan insandan güven beklemek abeste iştigaldir.”
Kelime Kökeni: Farsça
– Islak, nemli, sulu, sulanmış
– Kuru karşıtı
Cümle içinde kullanımı: ” Âbnâk edilmemiş inek sütü yavruların midesini bozar ve ishal eder. “
Kelime Kökeni: Arapça
– ibadet edenler, ibadette bulunanlar, kullar, tapınanlar
Cümle içinde kullanımı: “Ey abede ne zaman sıkışır ve dara girersen ellerini semaya açıp dua et!”
Kelime Kökeni: Farsça
– Sulu, taze
– Gösterişli, parlak, zarif, güzel
– Sağlam vücutlu
– Keskin, bilenmiş, iyi kesen
Cümle içinde kullanımı: ” Portakalın en alası âb-dâr olanıdır beyefendi, dalından kopanı daha makbuldür. “
Kelime Kökeni: Türkçe
– Muhalefet etmek, menetmek, engellemek, alıkoymak, dayatmak, karşı çıkmak
– Giyilecek bir kıyafeti omza atmak
– Bir şeyi zorla vermek, çirkin kızı veya kötü bir malı zorla birine yamamak, satmak
Cümle içinde kullanımı: “Aile işimizin en zor ve bıktırıcı olan muhasebe kısmını bana abaladılar.”
–
Kelime Kökeni: Farsça
– Hindistan Devlet-âbâd şehrinde üretilen bir tür kıymetli yazı kağıdı
– Şenlik, bayındırlık, mamurluk, ümran, imar
Cümle içinde kullanımı: ” Abadî ilan edilen topraklardan hak iddia edemezsiniz beyefendi. “