Marmara Depreminin 20. Yıl dönümü 1

Marmara Depreminin 20. Yıl dönümü

17 Ağustos 1999 Yalova’da yaşanan Marmara depreminin üzerinden tam 20 yıl geçti.  Yaşanan büyük felaket sonucu bir çok insan hayatını kaybederler, bir çok ev bir çok ocak sönmüştü.  Marmara depreminde hayatını kaybedenler adına bir tören düzenlendi.  Tören depremin gerçekleştiği 03;02’de gerçekleştirildi.

17 Ağustos 1999’da gerçekleşen Marmara depreminde yaşamını yitirenler için Kocaeli, Gölçük ilçesinde tören düzenlendi.  Kavaklı sahilinde düzenlenen törende Vali Vekili Dursun Balaban katılarak konuşma yaptı.  Depremin gerçekleştiği sabah yurdun her köşesinden bölgeye yardımların gönderildiği, sonrasında ise devletin güzel hizmetlerde bulunduğunu belirtti.

Marmara Depreminin 20. Yıl dönümü 2

Balaban konuşmasını 2018’de 50 bin kişi ve öğrenciye deprem eğitimi verdiklerini açıklayarak sürdürürken, depremin değil binaların insanları öldürdüğüne tekrar dikkat çekti.

Marmara depreminde iki kızını kaybeden Ak Parti Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker, dünyanın varoluşundan bu yana depremlerin yaşandığını belirtti.  Konuşmasına devam eden İlyas Şeker, her an deprem olacakmış gibi binaların sağlamlığı sorgulamalarının yapılması gerektiğini söyledi.

“1999 MarmaraDepremi’nde yaklaşık bu bölgede 17 bine yakın insan hayatını kaybetti ama yapılan araştırmalara göre sadece 1 kişi depremden dolayı hayatını kaybetti. O da arazide açılan fay hattına düşerek, onun dışındakilerin tamamı sağlıksız şekilde yapılan binaların depremde yıkılması sonucu.” 

Marmara Depreminin 20. Yıl dönümü 3

Deprem olduktan sonra deprem bölgesine gittiğini açıklayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu karşılaştığı acı verici görüntüleri şu sözleriyle aktardı.

“Cesetler yerdeydi. Kimin nereye koşuşturduğu belli olmayan kıyamet günü gibiydi. Sayın Çiller ile ilk önce arabada dönemin Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit’i aradık. Buradaki tablodan bilgisi yoktu. Yine dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i aradık. Onun da tablonun büyüklüğünden haberi yoktu. İlk fotoğraf nakledildikten sonra sıra sıra gitmeye başladık. Arabanın arkasına bir şey almış, gördüğümüz, bulduğumuz herkese ulaştırmaya çalıştık. Bir kıyamet ve mahşer anı gibiydi. Bir hiçlik duygusunu insana olabildiğince yaşatan anı o gün burada hatırladıkça tekrar hissedebiliyoruz. Buradan Gölcük’e gece yarısı ulaştığımızı hatırlıyorum. Işık yok, karanlık. Gölcük’e giderken gündüz vaktiydi. Aklımdan çıkmayan manzara, ev çökmüş, annesini evin içerisinde olduğunu düşünüp, ‘Anne neredesin’ diye seslenen insanlar. Bir çok binanın üzerinde sahil boyunca olan sitelerin bir çoğunda sele serpe yatan cesetler. Ceset torbasının olmadığı bir Türkiye’ydi o dönem. Sonraki tartışmaları hep beraber hatırlıyoruz. Onlarla büyüdük, bu zamana kadar geldik. Kendi kendime ‘Bu tecrübe bu kadar acı mı olmalıydı’ diye sordum” dedi.