Etiket arşivi: Şiir sokakta

Yaz Gelecek, Sen Geleceksin… 1

Yaz Gelecek, Sen Geleceksin…

Yaz Gelecek, Sen Geleceksin…

Yaz Gelecek, Sen Geleceksin… 2

Yalnızlığa kucak açan en değerli varlığım, sana anlatacak bir hikâyem var dinler misin?

Meraklanma canını sıkmak değil derdim, bize ayrılan son saatleri anlamlı kılmak niyetiyle uzatıyorum lafımı.

Kırgınlığın çiçek açtığı diyarlardan, gelinciklerin hafif meltemlerde salındığı, yeşil tepelerin tomurcuğa durduğu vakitlerden bahsedeceğim.

Üzülmeyeceksin beni dinlerken, gözlerinin önüne begonvilleri sereceğim cömertçe.

Çıplak ayaklarımızın altında hissettiğimiz kumsalın ılık, tuz kokan maviliğini, martıların hep bir ağızdan tutturduğu melodiyi mırıldanacağım.

Yediverenlerin ilkbaharı selamlaması gibi, akşamsefalarında dilden dile aktarılan tatlı mahalle sohbetlerinden mısralar fısıldayacağım kulağına.

Tan ağarırken, ufkun tozpembe ile kaynaşan turuncusunu izleyeceğiz seninle, başın omuzda dinlenirken. Bunlar son saatlerimiz, kıymeti bilmeli.

Son tren istasyondan kalkmadan, penceresinden küçük çocukların elleri sallanmadan evvel bitirmeliyiz yarım kalanlarımızı.

Saçlarına yıldızlardan hale takmak istemiştim hep, yakamozların gece ışıltısını avuçlarının arasına bırakmak. Yeni doğan güne bir kez daha seninle uyanmak, çehrene sayısız öpücükler kondurmak.

Birazdan doğacak güneş, içtenlikle karşılayacak yüzün sıcaklığını. Ben yine sarılmak isteğiyle uzatacağım kollarımı sana, mavilere dalacak bakışlarımız.

Deniz fenerinin altında son bir sigara yakacağım, bırak şu mereti diye son bir ikaz da bulanacaksın. Bende küskün, uslanmaz bir bebek gibi omzumu silkeleyeceğim.

Kızmak istesen de güleceksin halime, saçlarını dağıtan poyraza da şikâyet edeceksin beni.

En çokta bu masum halini özleyeceğim, burnumda tütecek yarı kızgın söylenmelerin. Bir telefon yakınlığında ayrı yollara dağılacağız, akıp giden zamanı kesemizden eksilteceğiz.

Ta ki bir gün yeniden sarılacağımız o güne, sayfa sayfa mektuplar karalayacağız. Küçük bir sahil kasabasında bekliyor olacağım seni. İskelede birbirimize doğru koşarken ağlamaklı güleceğiz, kollarımda döndüreceğim gelişini.

Yazları iple çekeceğim, gelecek sen olduktan sonra. Rakıyı buzsuz, gönlümü huzursuz tüketeceğim kışları, kumdan kalelere dokunmayacağım.

Kırlangıçların sırtında geleceğin güz dönümünde, arkamda saklayacağım hüznümün burukluğunu. Başın yine omzumda sökecek şafak, bir yaz daha geçecek bizle beraber.

Bu son saatlerimiz, ayaza düşecek sevgimizin kehaneti. İki mevsimi devirmeden buluşacağız, hasret sırtımızda.

Burçak tarlalarında öpeceğim seni, bereketle geleceksin. Yağmur dualarını aratmayacaksın iklimime, ışık saçan dudaklarından dinleyeceğim yanık türkülerimi.

Yaz gelecek, sen geleceksin.

Kış uykusundan uyanacak doğa, fırtınalar dinecek dalgalı limanlarda. Yeşilin tonlarına boyayacaksın adımlarını, bense mavilerimi sarıp karşılayacağım seni.

Güverteden sarkan bedenine, uçmak üzere olan hasır şapkana özeneceğim.

Kışın örttüğü kasveti kaldıracaksın,

Bir gülüşüne sığacak tüm yazlar…

 

-Semra Şenol

 

Söyle Onlara, Hayallerim İmkansızmış! 3

Söyle Onlara, Hayallerim İmkansızmış!

Söyle Onlara, Hayallerim İmkansızmış!

Söyle Onlara, Hayallerim İmkansızmış! 4

İtiraf ettiğim için üzgün olmalıyım, ama utanma sınırımı son kertede çoktan geçtim. Aklımı yitirmek üzereydim, bu acının soyut hali beni başkalaştırdı. Kalbimi hırpaladığımı ve yorduğumu biliyordum. Aldırış edecek güvene sahip değildim, akışına bıraktığımda dönemeçleri kaçırdım.

Şimdi fark ediyorum; hayallerime hep bir adım mesafeden bakmakla yetindim. İstemedim, zorla yaptırım gibi bir saçmalıktı bütün bunlar.

Kendimi tanıyamıyorum!

Aynadaki suretin yansıması beni değil düş kırıklarımı simgeliyor. Kaçtığım şeyler arkamda koşuyor, ayaklarıma söz dinletemiyorum.

Söyle onlara, hayallerim imkansızmış! Onlar değil ben yanılıyorum. Artık ben dahil kimseyi aldatamam. Sevmiyorum kendimi, tasasız göründüğüme inanmayın.

Gırtlaktan çıkan sesim kadar çatallı bir mizacım var ve beni artık tutmayın. Kanatlarımı yoldum bu gece bu şehrin tepesinde uçarken yere çakılmak istiyorum.

Kurtarma girişimi boşuna, damarlarımda özgürlüğün o şeytani kıvılcımı yeniden çaktı. Bir gün, sadece bir gün başkası değil kendime ait olan parçayı istiyorum.

Söyle onlara, hayallerim imkansızmış!

Dikkatli değildim, asla arkamı kollamadım. Her duyduğuma itimat ettim, kadınları ve çocukları sevdim. Yaşlılara elimi uzatmaktan çekinmedim. Karanlıklara göreydim, bunu da sevdim.

    – Semra Şenol

İnsan Tabiatında Aşk! 5

İnsan Tabiatında Aşk!

İnsan Tabiatında Aşk! 6

İnsan Tabiatında Aşk!

Ben anlamam efendim aşktan!

Hiç boşuna dilinizdeki tüyü bitirmeyiniz, kalbim çorak bir arsadan ibarettir.  Katıdır her şeyden önce, sulak topraklarımı güneş çatlatıp kurutmuştur.

Yalnız bilmenizi isterim ki çakıl taşlarıyla kaplı olan gönlüm şırıl şırıl suların aktığı vahalara özenti duymaz. Kendi kendine yeten kuru otlarım arada ister yumuşak bir dokunuşun hafifliğini.

Yakıcı meltemler estiğinde yalnızlığıma sirayet eden sol cenahım, bilir ki kalabalıkların insan kalbini avutmaya yetmediğini.

İnsan değil mi ki ana kuzusudur, elbet arar ona aynı şefkati sunacak sıcak bir dili, merhametli kolları.

Efendim şımarıklığımı mazur görünüz, toyluğumdan bu yana hasret kaldıklarımdan çekinirim.  Ruh ne isterse, neye büyük bir istek duyarsa kavuştuğu anda sıkılır hülyasından.

Dönemler değiştikçe insan nefsi de dallanır budaklanır ve ehli bir el tarafından budanır.  Benim cılız dallarım vaktinden önce kesildiğindendir belki de bu küskünlüğüm.

Sözlerimi sakın ha yanlış anlamayınız.

Tabiata, gökteki beyaz bulutlara hiçbir insan evladı arkasını dönemez. Benim kırgınlığım Yaradan’a değildir, çiğ süt emdiğini inkar eden mahlukatadır.  Ne olursa olsun her canlı aslına inkara kalkışmamalı, ben buyum derken asıl olan karakterini süse püse boğmamalı.

Aklımda cereyan eden sorunsallarım bu denli aksak ve rutubetliyken, bana aşktan nasıl söz edersiniz efendim?

Dünya da sevilmeye denk, ruha esenlik veren, gözlerde tükenen feri yeniden yakacak bir kalp ehli bulmak mümkün mü?

  -Semra Şenol

 

YAS.. 7

YAS..

 

YAS.. 8

YAS…

İçimde farkında olmadığım bir yas, Kime, kim uğruna büyüttüğümü bilmediğim bir acı.  Bazen soluksuz bırakan, bazen de acıyla karışık tatlı hayaller kurdurtan bir rüya alemi. Yüreğimin ara ara sıkışması, derince iç geçirmelerim hep bir şeyi hatırlatıyor.

Unuttuğum, fakat unutmak istemediğim birini.

Onu beklediğimi hissediyorum, hayatım sadece onu beklemek üstüne kuruluymuş gibi geldiğinde bu amansız bekleyiş de sona erecek.

Fakat geleceğine dair bir inancım da yok.  İçimde peyda olan bu acının dayanağının olmadığı düşüncesi beynimin karanlıklarından sürekli çıkıp duruyor.

Ya gerçekten iflah olmaz bir melankoliksem, ya da kendi kendine acı çektirmekten hoşlanan bir sadist! Tüm ihtimaller ne kadar kötü bir noktaya yaklaştığımın ispatı.

Bir sabah uyandığımda beliren bu özlem hissi, yerini yavaş yavaş ağdalı bir yasa bıraktığında güneşin rengi de solgunlaştı.

 

 

  •  Semra Şenol
ISLAK ŞEHİR 9

ISLAK ŞEHİR

Gözlerinde umut ışıkları gördüğüm taktirde, adımın daima seninle anılmasına dikkat ettim. Güzel bir masalın bitişine denk gelmiştin, seni tanımama engelmiş gibi.

Yağmurla ıslanmış bir şehirden geldin, içimde ukte kalan ne varsa anlattım sana. Dilim çoğunlukla yabani, şarabın etkisiyle biraz lakayttı.

Ama sen anladın, yuvarladığım kelimelerin çıkmazlarında bekledin biriktirdiklerimi. Üstünden damlayan yağmur taneleri gibi sırılsıklam baktın gözlerimin arkasına.

Gerçek ben oradaydı, ıslak ve hırpani adanmışlık öykülerinden geri kalanı. Ürktüm elini her uzatışında, sanki mümkünmüş gibi bulutlardan kıskandım seni.

Yağmurdan ıslanmış bir şehirden geldin, içimdeki cehennem kuyularını doldurdun. Bin asır düşünsem bilemezdim beni sevmeye yakışacağını.

Sandım ki, sende bir özlem yokluğunu dolduracak geçici bir hevestim. Yanılmak ne güzel şey seninle birlikteyken.

Kar  güzeli bulutları sardığın boynunda bir ınci misali takılı kalmayı diledim geçen gece. Kulaklarıma asılan yalnızlık söylentilerini duymadım, sen bana aşk dedikoduları yaparken.

Yağmurdan ıslanmış  bir şehirden geldin, bilmiyordum önceleri sende ki  çıplak yalınlığın  güzelliğini. Aradığın  beden ölçüleri bana uymaz diyordum. 

Nasıl da hazırlıksız yakaladın  soluğumu,  vurgun yemiş balık gibiydim ayağının ucunda. Külfet bindirmeden, küfür etmeden sevmeyi bilmeyendim ben.

Islanmış saçlarında gördüm ilk defa masumane yağmuru. Uzaktan sevmelere alışık birini, allayıp pullayıp kattın bağrına.  Ne desem şimdi, beni de getirdin dile…




SEMRA ŞENOL

GÖLGEDE AŞK 10

GÖLGEDE AŞK

GÖLGEDE AŞK 11

Başım belada inan, arkamı kollamadan yürüyemem bundan sonra.

Öyle ki her gece arkama düşen gölge de, her yaprak hışırtısında

Seni arar buluyorum kendimi.

Sanırım deliliğin alametİ bunların hepsi, veyahut seni bir kez daha görmenin hasreti.

Bir şeyler yanlış gitti, tutunacak bir dal bırakmadık aramızda.

Gönüllerimiz sevmeyi bildi, gururumuz kırılmayacak kadar dikti.

Yanlış anlamalar üzerine kurduk tüm sohbetlerimizi,

Kanadık, yıldık, bir o kadar da sevdik değil mi?

 

Semra Şenol

Sen Beni Mazur Gör 12

Sen Beni Mazur Gör

Sen Beni Mazur Gör 13

Öyle kırgın bakma yüzüme, yoksa nasıl katlanırım bu ayaza.

İçimde solan menekşeler dahi hesap sorar sonra, ne derim Allah aşkına!

Yapma böyle, devinip durduğum tufanların izahı bende mi sanıyorsun?

Sen bari dinle, anla bu yakışıksız adamın eleme bulaşan sözlerini.

Düşmeden bilemez kimse, ermeyen muradımın hamlığını,

Ağzımdaki yavan tadı, yüreğimdeki serçe çırpınışlarını sen bilme.

Bilme feryadım, sen beni mazur gör.

Deliydi amma severdi beni de geç soranlara, ah etme boşuna.

Sen bari anla, elimde kalan bir avuç toprak hasretini.

Tan yerinde kararan talihimi, el pençe divan duran itirazlarımı hor görme.

Hor görme feryadım, sen beni mazur gör.

Eti ne budu ne diyenlere aldırış etme, benden sana kalanlara yüz çevirme…

 

  – Semra Şenol