Stefan Zweing- Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu 1

Stefan Zweing- Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

Savaşın ortasında yazılarıyla ayakta kalmaya çalışan, edebiyatın gücüyle yaşama tutunan Stefan Zweing!

Anne tarafından Yahudi olan Stefan Zweing, 1. Dünya savaşının tam ortasında yayımladığı eserleriyle savaşın kederli ve acıklı yüzünü göstermeye çalışmıştır.

Hitlerin Nasyonel Sosyalizm akımı giderek ülkede yayılmaya başladığında, meydan yerinde kitapları yakılan Stefan Zweing için sürgün hayatının kapısı da aralandı.

Stefan Zweing- Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu 3

Zweing’i edebiyattan ve yaşama azminden uzaklaştıran savaşın karanlık rengi olurken, pasaportuna vurulan Yabancı Düşman damgası direnişini tüketerek eşiyle intiharı seçmesine neden olmuştur.

Kendi kararıyla Nazilerin zulmünden ve kan akıtan akımlarından kurtulan Stefan Zweing dan geriye, insanlığa yönünü göstermeye çalıştığı eserleri kaldı.

Kısacık sayfalara ömürlük duyguları sığdırabilen Zweing, en bilindik ve beğenilen eserlerinden biri olan Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu ile aşka farklı bir bakış açısı ile dokunmuştur.

Daha önce okumayanlar için Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’ndan alıntıları sizlerle paylaşıyoruz…

Senden uzaktayken mutlu, halimden memnun yaşamak istemiyordum, kendi kendimi acılardan ve yalnızlıktan oluşma, karanlık bir dünyaya gömmüştüm.


Belki tanıdıklar da gelecek ve çelenkler getirecekler,fakat bir tabutun üstündeki çiçeklerin ne anlamı olabilir ki?Beni teselli edecekler ve birtakım sözcükler söyleyecekler, sözcükler, sözcükler; fakat ne yardımı dokunabilir ki sözcüklerin bana? Biliyorum,ondan sonra yine yalnız olacağım.Ve insanlar arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur.

Sadece seninle konuşmak istiyorum. 
İlk defa her şeyi sana söyleyeceğim. Bütün 
hayatımı bilmelisin, her zaman senin olan 
ama senin asla bilmediğin hayatımı… Fakat sırrımı ben öldüğümde, artık bana cevap vermek zorunda olmadığında, uzuvlarımı ateşle sarsmakta olan şey gerçekten nihayete erdiğinde öğrenmelisin. Eğer yaşamaya devam etmek zorunda kalırsam, bu mektubu yırtacağım ve her zaman sustuğum gibi susmaya devam edeceğim. Mektup ellerindeyse şayet, artık ölmüş olan bir kadının sana, ilk dakikasından son nefesine kadar hayatını anlattığını bil. Sözlerim seni korkutmasın; ölü bir kadın artık hiçbir şey istemez, ne aşk ne merhamet ne de teselli. Senden sadece bir tek şey istiyorum: Burada sana sığınmakta olan acımın söylemiş olduğu her şeye inanman. Söylediğim her şeye inan, senden sadece bunu istiyorum. Hiç kimse biricik yavrusunun ölüm saatinde yalan söylemez !

Senden önce sadece kasvet dolu, hafızamın derinlerden çıkaramadığı bir karışıklık vardı; bir nevi, toz tutmuş, örümcek ağlarıyla sarılmış, karanlık nesnelerle ve insanlarla dolu bir mahzen…

Şimdi artık benim için yalnız sen varsın dünyada, yalnızca sen, benimle ilgili hiçbir şey bilmeyen sen, bu arada hiçbir şeyden haberi olmayanı oynayan veya her şeyi ve herkesi alaya alan sen. Evet, yalnızca sen, beni asla tanımamış olan ve hep sevdiğim sen.

Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?