Etiket arşivi: Semra Şenol

Konu Sen Değildin 1

Konu Sen Değildin

Konu Sen Değildin

Dinleme, sen bakma gözlerime.

Nasıl söylerim bakışlarına acizliğimi?

Bir tek ben kalayım derken binlerce parçaya bölündüğümü.

Dokunduğun yerler kanarken, olukların açıldığını görmedin mi?

Gördünse de aldırış etmedin, tırnakların etimin içindeydi.

Ruhun ruhumun gardiyanı, nefesin ikinci zehrimdi.

Babil kuşları gibi yere inmeden sevdim,

Tutulmasaydım gönlüm uçmaya devam ederdi.

Denizleri ormanları bırakırdım, üstünden kayarcasına.

Bakma, ağzından dökülenlere küskünüm.

Hicranla gelmem sana merak ettiğin buysa!

 

Doğruyu söylüyorum kimseyi kendim kadar kandırmadım.

Uzakları uzak ettiğim günden beridir bi’haberim yüreğinden.

Haram etmedim akıttığım yaşları, aksın gitsin işte!

Verilen geri alınmaz bende, sahi ne kadar ederdi nazik cümlelerim?

Ederinden az mı kaldım acaba, takas götürmeyecek malındım.

Duydum çoktan yerimi doldurduğunu.

Yanmadı içim desem de inanmazsın.

İnan ya da inanma, peşine düştüğüm sen miydin ki?

Gülerken kısılan gözlerini sevmiştim ben senin.

Konu hiçbir zaman sen değildin, bahsi geçen bendim.

Kalbim bilmeseydi sevmeyi, sevilir misin sanıyordun!

 

-Semra Şenol

 

 

FacebookMastodonEmailShare
Sosyal Medya Cellatları 2

Sosyal Medya Cellatları

Sosyal Medya Cellatları

Sosyal Medya Cellatları 3

Farklı düşüncelerin insanlarıyız, bu hem kabulümüzde hem de zihnimizde ilerleyen bir dürtü halinde.  Hasım ve hısımlarımızla insanoğlu arasındaki yerimizi aldık, saflarımızı sıkı tutuyoruz.  İdeolojilerimizi önemserken, kültürel farklarımızı birbirimizin gözüne sokmadan yaşayıp gidiyoruz.

En azından bir kısmımız bu şekilde yaşamayı sürdürebiliyor, ancak aramızdaki bu yazısız anlaşmayı görmezden gelerek saldıranlar da var.  Bu saldırganlar sözlerini bıçak niyetine kullanarak omurgamıza vurmaya çalışıyor.  Can havliyle omzumuzdan geriye baktığımızda bu kişiyi ömrümüzde ilk defa görerek büyük bir şaşkınlık yaşıyoruz.  Belki de aynı şehirde, aynı iklime bile doğmuş değiliz, ayaklarımız aynı sokakları hiç arşınlamamış.

Gözleri yabancıl, sözleri yabancı bu kişiler hiç durmaksızın hayatta tutturduğumuz zemini sallayıp çekiştiriyor.  Katlandığımız zorlukları eleştiriyor, kabullenerek iyileştirmeye çalıştığımız yaşamı ve sıkıntıları başımıza kakıyor.  Yanlışın içinde olduğumuzu yinelerken, kötücül ve meşum oklarıyla bizi tam da on ikiden vurmaya çalışıyor.

Sosyal medya denen illette tanımadığımız, duygularını az çok kavrayamadığımız insanlara ve içinde bulundukları eylemleri protesto edebileceğimizi zannediyoruz.  Ne hastalık, ne ölüm, ne de akıtılan terler umurlarında.  Giyim kuşamlarını, saçlarına taktıkları bandanayı, boyunlarına geçirdikleri kolyeleri, okudukları kitapları yargısız infazla giyotine götürüyorlar.

Sanırsınız yasal mevzuatların kâşifi ve uygulayıcısı olan bu kişiler, içlerinde barındırdıkları salt ve yalın menfi fikirlerle ipinizi çekiyor.  Toplum hiyerarşisi karşısında cellat rolünü oynayan şahsiyetler, sosyal medyada atlarını istedikleri gibi koşturarak sadece bir andan ibaret olmayan denenmiş ve tecrübe edilmiş bütün yıllara sahip insanları vicdan mahkemelerine çıkarmadan, sallandırıyor.

Acılarda birleşmiyor, gönüldaş olmayı yürekten isteyerek dokunamıyorlar insan yüreğine.  Katı olmaları öğretilmiş, daima eleştirel yaklaşıp direkt hükme gitmeleri dikte edilmişçesine. Kısaca toparlamak gerekirse; tahammülsüzlük ve hoşnutsuzluk karıştıkça harca kültürel ve ideoloji farklılıklarıyla bir türlü homojen bir karışımı oluşturamıyor.  İnsanın yaradılış amacı olan sevme ve sevilme meziyeti unutuluyor, kanıksanmamış bir öğretiden ibaret kalıveriyor…

 

-Semra Şenol

 

FacebookMastodonEmailShare
Kimsesizler Durağı 4

Kimsesizler Durağı

Kimsesizler Durağı

Önce yağmur yağdı, sonra gök kuşağı çıkageldi.

Kimsesizlerin durup dinlendiği durağı, düşünmeden geçip gitti.

Yüklüydü, omuzlarına asılan ıslaklığın kokusu rutubetli.

Ceketinin üsten ikinci düğmesi noksandı,

Suretini kaplayan kırışıklarda, geçmişin karabasanları raks ediyordu.

 

Kuru öksürükleri yılgındı, fazlasıyla üzgün bakardı bakışları.

Kalabalıklar arasında yaşayamazdı hâlbuki.

Rıhtımda demirleyen balıkçı teknelerine el sallardı,

Geceleyin yıldızları izlemek için duraksardı, çıplak gök yüzlü sokaklarda.

Üstünde daima ince, deliklerle dolu ceketi sarkardı.

 

Birkaç kadehle avunmasını bilirdi güya, şişenin dibini bulmadan hemen önce.

Uykusunda sayıkladığı ismi, ağzına almaktan kaçınırdı.

Utanırdı halinden, eğer bir gün bir sokak köşesinde rast gelseydiler.

Kirli ellerini arkasına saklayacağını, birbirine karışan saçı sakalına katiyen dokunmayacağını tahmin ederdi.

Hırpani giysilerinden, yaşlılığın bulaştığı bedeninden,

Ve dahası örümcek ağlarıyla kaplanan beyninden çekinirdi.

 

Ne eskiyi diriltebilirdi, ne de gençliğini geri kazanabilirdi.

Bir ölmek kalmıştı geriye, tıpkı bir sığıntı gibi köşeye sinerek,

Dünyayı kaybettiği delikte bırakacak mütevazı şekilde gidebilmek.

Cisme bürünen bedeninden başka koyup da arkada bırakacağı ne vardı ki;

Kimsesizler durağının tek sakiniydi, mecburi varlığını yüklemeden silinebilirdi…

 – Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Güneş Yine Iskalayacak 5

Güneş Yine Iskalayacak

Güneş Yine Iskalayacak

Bu gece kapımı çalacaklar!

Dar bir yanda sıkıştıracaklar nefsimi, durakladığım her bir an için sorguya çekileceğim.  İçtiğim şarap burnumdan gelirken, üstüme düşen dumanın ortasında gözlerimi kısacağım.

Zorla kelimelerimi alacaklar.   Sakladığım fikirler teker teker ortaya çıkarken, sadece bir anlığına gündeme oturacağım.  Yamadığım düşüncelerimin hesabını veremeyecek kadar kâfir olduğumu öğrenecekler.

Karanlık niyetlerinin göstermelik günah keçisi ilan edileceğim.  Ensemden ayırmadıkları sopayla, alnımda biriken terimi çalacaklar.  Sisteme karşı gelen sözlerim beni ipe götürecek. Dostlarımın vefasızlığın da can çekişecek kadar vuracaklar ellerime.

Öldürmedikleri gibi yaşamama da izin vermeyecekler.

İnancımı zedelemekten geri durmayacaklar ama bilmiyorlar. Gırtlağım parçalansa da asla kendimi satmayacağımı görecekler.  Farklı ideolojilerin taraf tutmayan bölgesinde yalın ayak kalacağım, güneş yine ıskalayacak başımı.

Yıldızlarımı söndürecekler!

Ölüm tarihimden çok doğduğum talihsiz yılı soracaklar, ele vermeyeceğim hazin öykümü.  Gökyüzüne asılı kalan hayallerimi kurşuna dizecekler.  Kan damlayan gök kuşaklarıyla yenilgimi bir kez daha gazeteye verecekler.

Gülümsememi defnedecekler.

Işık almayan tecrit odalarında annemin bağrından çalacaklar çocukluğumu.  Düşünme özgürlüğü uğruna cellatlara teslim olacak beynim. Mantığa ve vicdana olan borcumu misliyle ruhumdan haraçla kesecekler…

-Semra Şenol

 

FacebookMastodonEmailShare
Yakışıksız Piyasa Halleri 6

Yakışıksız Piyasa Halleri

Yakışıksız Piyasa Halleri 7

Yakışıksız Piyasa Halleri

Kalkmış gidiyoruz yine. Önümüzde hedefsiz piyasalar, gözü kara cengaver bozuntuları.

Aklımız gibi saçımız başımızda dağınık, kurulu düzende olmayan yerimizin kavgasındayız.

Tenlerimizin rengini bozan sarımtırak bir leke taşıyoruz.

Alnımız açık bilhassa ağzımızın tamda orta yerinden yakışıksız jargon kelimeler salıyoruz.

Kim demiş oksijen alıp karbondioksit verdiğimizi, resmi şekilde aylak düşler kusuyoruz.

Vakit yok, şafak birden doğrulacak diyen şaire aldanıp kalbimizi sol cenahımızda bırakıp yürüdük.

Geç kalmak en büyük korkumuzdu.

İşe, aşka, dostluğa ve Pazar meydanlarına en erken varan kişi olma telaşındayız.

Adalet aramıyoruz ki, yerimizi bilelim.

Kim hangi tarafta kimin umurunda?

Araf da kalan seslerimizi genzimizde silikleştirdik.

Melali bilmeyen bir nesle mensubuz, geçmiş insanlarımızın kahrını anlayamayız.

Başımız hülyalı dertlerle dolu, ipin ucunu hangi sokakta bıraktık ilgilenmiyoruz.

Kaybolmuş ruhların ardında, sicim gibi akan terlerimizle tasalarımızı yıkayıp astık.

Varsak kime ne, yoksak kimin derdine!

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
İnsan dedin, Sevmeyi bilemedin! 8

İnsan dedin, Sevmeyi bilemedin!

İnsan dedin, Sevmeyi bilemedin! 9

Zarar vermeyeceksen sev!

Can pazarına düşmüş gibi saldırma çevrene, insan dediğinin tahammülü yok.  Bak bildiğin hiç bir ezberin kaydı kuydu yok, yarının zaten garantisi yok.  Bir tek kendi eline bakma, tuttuğun her şeyi senin sanma.  Kıyamete kadar hüküm sürerim san, ayakların altında ezileceksin fark etmeyeceksin.

Akıttığın her göz yaşının hesabını vereceksin, can vermenin ne kadar zor olduğunu sende hissedeceksin.  El kaldırdıkça, duyduğun kemik sesleri yakında senin olacak.  Zulmettiğin kadar zulüm göreceksin.

Kadına çocuğa verdiğin zarar, gün gelecek ziyan olarak çıkacak midenden.  Açlığın üzerinden geçtin, şişkin karnını okşadın.

Güzellikleri biçip kuraklığa teknoloji dedin, milyonlarca canın üzerinden geçtin. Özgürlük dedikçe yaşam hakkına göz diktin. İnsanım dedin, hayvanların üstünden para kazandın.  Durmadın, durmayı eziklik gösterip kara nefsine sürekli çentik attın.

Gör karanlığını, gençlere yaşayacak bir dünya bırakmadın.

Cep telefonuna bağlandığın kadar ailene sahip çıkmadın.

Alkol kokan nefesinle, masumiyete dokundun.

Yumrukla tekmeyle dostluğu karıştırdın.

İnsan dedin, sevmeyi bilemedin…

 

-Semra Şenol

 

FacebookMastodonEmailShare
AYIP MI KENDİNİ KAYIRMAK ? 10

AYIP MI KENDİNİ KAYIRMAK ?

AYIP MI KENDİNİ KAYIRMAK ? 11

Anaç dağların ortasında, kanyonların ötesinde yemyeşil yaylaların üstünde olmayı dilerdim.  Kim olduğumun, neye benzeyeceğimin kaygısını gütmeden koyunların arkasından ilerlemek.  Düşünme gafletine düştüğümden bu yana, hangi sonuca vardım bile kesin değil.  Canına okuduğum dünyasında bir avuç insan silueti arasında, omuzlarım sönük halde yürüyorum.

Keşke insanı örten bit vücut olmasa diyorum!

Çıplak ruhlarımızla, görünür duygu ve hislerimizle hiç olmadığımız kadar açık olsa zihnimiz.  Hücresel boyutta düşünmeyi bırakarak soyut varlıkların içinden geçebilsek. Ancak böyle bulur insan mutluluğu.

Farkımız yok, hepimizin tutturduğu bir ışık var. Ulaştığımızda yolumuzun aydınlanacağı iddiasına bel bağlıyoruz.  Sonu gören çıkmadı henüz.  Bulduklarıyla yetineni görmedim, duydum ama inanmadım.

Çağ değiştikçe ayak uydurmayı pek güzel öğrendik.  Her ne hikmetse dilimizden düşen yalanların üstesinden salto atarak kaçmayı bile marifet saydık.  Yüzüne baktığın kişinin kaç maskesi olduğunu gördüğün halde, keklik gibi kanıverdik.

İşimize gelmezdi diğer türlüsü, bir şekilde düzene ayak uydurmanın tarifi bu olsa gerek. Millete verdik talkımı kendimize sakladık salkımı.  Ayıp mı kendini kayırmak?  Bu soruyu hep başkasına sorduk ama üstüne düşünme zahmetine girişmedik.

Burada atıp tuttuğuma bakmayın, ben şöyleyim böyleyim safsatası yapmayacağım.  En âlâsını yaptım, yapıyorum farkında olmama rağmen yine yapacağım.  Başka türlüsünü nasıl bilebilirim ki?

Hangi insan kemik ve kanla birlikte doğduğu yaşamsal dürtülerinden sıyrılabilir ki? Bizi düşünce zehriyle, algıda seçici davranmamızı sağlayan egomuzla vurmayı başaran çıkamayacak nede olsa!

-Semra Şenol

 

 

FacebookMastodonEmailShare
Pembe Etekli Prensesi Öldürdüm! 12

Pembe Etekli Prensesi Öldürdüm!

Gözümü bir açtım ki üstüm başım pembenin her çeşit tonuna bulanmış halde.  Hangi rengi sevdiğim sorulmamış, varlığından habersizim gök mavisinin, toprak kahvesinin, portakal turuncusunun renginden.  Tiril tiril, uçuş uçuş eteklere bezenerek fanusun içindeki balerine benzemişim.

Ağzımı açtığımda sesimin ayarını yapmam, mahalle arkadaşlarımın kullandığı jargonda konuşmamam tembihlendi.  İyi hoş, bir şekilde usturuplu oturma kalkma eğitimini aldığımda, beni uzak diyarlara götürecek olan beyaz atlı prensimi beklemem gerektiğini öğrendim.

Bu atlı prens öyle muazzam bir şeydi ki hayatımı ona göre şekillendirecek, gık dese hemen yutkunacaktım. Dünyaya geliş amacım beyaz atlı prensin yemeğini pişirip taşıran, bebeğini doğran, evini temizleyen yan karakter olmaktı.  Bu öğretiler doğrultusunda büyütüldüm.

Doğrusuna bakarsanız kitaplardan hoşlanıyordum ben, aklımı ve beynimi doyuran sayfalarda daha bir özgürdüm.  Beni şartlamıyor, yönlendirmeye ve denetlemeye çalışmıyorlardı. Daraltılan ufkumu bu sayede genişlettiler.  Yaratılış amacımın beyaz atlı prense hizmet olmadığını, ancak ve ancak sevdiğim kişiye yoldaşlık etmek olduğu kanaatine varmamı sağladılar.

Fikirler değiştiğinde, mantık evresine vardığımda yakışıksız dilimle bütün gözleri diken gibi üstüme çektim.  Entel dantel konuşmalarım öyle çok yadırgandı ki, dış kapının mandalı gibi ortada kalıverdim.  Beni atının terkisine atacak prensi çoktan ret etmiş, prenses eteğimi başımın üstünden çıkarıp atmıştım.

Ağzıma geleni söylemiyordum tabi ki, ancak düşüncelerimi kendime saklamıyor yanlışı görüyorsam susmuyordum.  Beni ikincil konuma getiren koca bulma kaygısını, ata sporlarımızdan olan trip furyasını takip etmiyordum. Özgürlüğün ilk evvela akılda başladığını fark ettim.  Çayımı kendi irademle şekersiz içip, hoşuma giden dövmeyi tamda istediğim yere yaptırdım.

Beyaz atlı prensin bulmayı beklediği pembe etekli prensesi öldürmüş, helvasını dahi kavurmadan defnetmiştim. Kurallarımı koyarak, sınırlarımı bilerek, çapımın neye yettiği bilinciyle post-modern kadına evrildim. Mantığımın yanaşmadığına yanaşmadan, eğilir gibi yapmadan yüzümü güneşe döndüm.

En sonunda bulut beyazını sevdiğimi fark ettim, beyaz atlar bana göre değildi!…

-Semra Şenol

 

FacebookMastodonEmailShare
Kadının Düşmanı Çoktur! 13

Kadının Düşmanı Çoktur!

Gördüğüm kadarıyla bu dünya ehlinde bir kadına düşman olan çok şey var.  Esen rüzgar, bir parça kumaş, kırmızı renk ve mevsimler.

Evet yanlış okumadığınız mevsimler bile bir kadının düşmanı.  Gün erkenden karanlığa dönüştüğünde sokak aralarında büyüyen gölgeler peyda oluyor.   Bu karanlık gölgelerin aklı yok, zikri başka yerlerde ama elinde güç denene bir syilahı var.  Kadının üstüne çullandığında nefes aldırmıyor, bıçağını şah damarına bastırıp soluğunu kesiyor.

Sadece de buda değil, bir çok renk içinde kırmızı bile düşmandır kadına.  Dudağına sürdüğü kırmızı ruj çevresindeki erkeklerin onu farklı şekilde etiketlemesine neden olur. Beyaz gelinliğini beline bağlanan kırmızı kuşaktır namusu, alnında leke olmadığını gösterir cümle millete.

Kumaş mevzusu daha çok bilinir memlekette, bu kumaş yeri gelir uzun etek olur yeri gelir kısa bir şort olur.  Neden mi şort olur, kadında kadının düşmanı olur çünkü.  Biri çıkar der ki burası plaj değil, biri çıkarda der ki o kadar kısa giyersen tecavüze çanak tutarsın.

Dayanışma yoktur bu kadınlarda, hemcinsine olan sevgiyi geçtim kendisine olan sevgisi de şaibelidir.  Neden mi şaibeli, yine örnek vereceğim müsaadenizle.  Kadın ve erkek ilişkilerini, toplumdaki cinsiyet kuramlarını yanlış yorumlayan bir kadınımız çıkar ortaya. Ve derki, erkeklerin nefsini doyurmak için çok eşliliğin gelmesi gerekmektedir, bir erkek en fazla 4 eş sahibi olsun der.

Bunu diyen hemcinsin matematik kurallarından haberi yoktur, çarpma bölmeyi geçtim toplama işlemini bile beceremez ama çok güzel fetva verir.

Bu sebepten derim, dünyada kadının düşmanı çoktur.

 

-SEMRA ŞENOL

FacebookMastodonEmailShare
Arkasında Çocukluğum... 14

Arkasında Çocukluğum…

Arkasında Çocukluğum... 15

Yanlış bir seçimdi, bunu şimdi anlıyorum.

İş işten geçince, dertler bir bir sirayet edince.

Pencerenin önüne koyduğum fesleğen solduğunda,

İp atlayan çocuklar büyüyüp, mahalleyi terk edince.

Çölde aranan su, buzdağını kaplayan çimenler gibi,

Yalnızlığın solgun astarını görüyorum.

Lacivert gökyüzünde kırılan gümüşler,

Yıldızlarda küskün, kapatmışlar gözlerini.

Ah, bir uzatsam elimi mehtaba

Tutar mı dersin, bir çare ayın zifiri karanlığı.

Cumartesiye açtım, topuzu kırık kapımı

İçeriye giren yirmilik yaşım, arkasında çocukluğum.

Sormayın halimi, gönül nerden bilir isteğini,

Galata kulesinde bir fincan konyağın sıcağı…

-SEMRA ŞENOL

FacebookMastodonEmailShare