Etiket arşivi: Semra Şenol

SEVGİMİ, SEVECEKLERİMİ TÜKETTİM KARDEŞİM 1

SEVGİMİ, SEVECEKLERİMİ TÜKETTİM KARDEŞİM

Eskiden, çok eskiden insan mutluluğun peşinden koşmaktan utanmazdı. Kendilerine ve sevdikleri insanlara bahşedilecek mutlulukları dört gözle bekler, beklemenin verdiği azim ile sabır ederlerdir.  Elbet zaman değişti fırtınalar koptu, depremler yer kubbeyi inletti, teknoloji duyguların ve emeğin yerine geçti.  Dolayısıyla bizde değiştik dostum, küçücük sevgilerle inşa ettiğimiz evlerimizi yıkıp on beş katı binalar diktik.

Hep bir aradaydık ama uzaktık birbirimize. Bir metre uzaklığındaki kapı komşumuzun evinde çıkan tartışmayı, kavgaları kağıt kadar ince duvarlardan dinledik.  Avucumuzun içi kadar telefon ekranından dünyayı görmeye çalıştık.  Nitekim yapay görseller zihnimizi bulandırdı kardeşim, yeri geldi korkan ruhumuzu patavatsız sanal canavarlara dönüştürdük.  Amacı eğlence olan topluluklarda atıp tutan, ahkam kesen dingillerden olup yapmadan yıkmayı seçtik.  Ölümüne eleştirdik, yorum yaparken önünü arkasını düşünmedik.  Öyle ki olay ve tercihlerden çok kişinin şahsına sivrilen azı dişlerimizi geçirdik.

Yargılamıyorum dostum, nasıl böyle bir saygısızlık yapabilirim ki? Neyime güvenip önüne, aç kurtların ortasına atayım kendimi. Okuduğum kitaplarda dürüst insan modelinin tanımını yapıyorlar, lakin şu yüzyılda kayırmayan, ötelemeyen, can yakmayan insan görmedim kardeşim.

İnsan ne zaman yozlaştı sorusuna ancak şu sözlerle karşılık verebilirim.  İnsan empatiyi unutup, kitaplardan aldığı zevki yarıda bırakıp, yardım elini cebine soktuğunda yozlaştı dostum. Kendimi ayrı tutma gafletine düşmeyeceğim, çağın gerektirdiğine uymadan edemedim.  Ayrık otu gibi kendimi kendi özüme çekemedim, mecburi farz edip aralarına karıştım. Sürüsünü terk edemeyen bir koyundan farkım yoktu, toplu bir şekilde uçurumun kıyısına sürüklensek de bağırma dürtümü içimde bulamadım.  Utanıyordum kardeşim, ötekilenmekten, yaftalardan ve dahası dışlanıp görünmezlik içkisinden içen kişi olmaktan.

Dürüstlüğünü kaybeden insan olmaktan utanmadım dostum, fakat yok sayılmaktan korktum.  Bu da çağın insanına evrildiğimin en güzel kanıtı.  Doğrusunu bildiğim halde doğru kişi olmaktan çekinti duydum. Zararımı bilerek kabullendim, mutluluğu aramayı bırakıp ruhuma eziyet etmeyi seçtim.

Sevgimi, seveceklerimi tükettim kardeşim…

 

Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
ANNEYE ÖZÜR! 2

ANNEYE ÖZÜR!

 

Bir kadın sevdim; kucağı ana olan, bakışı sevgiliye dönüşen. Güneşi üstüne topladığında yüreğimi kamaştıran, bade gözleriyle zulmeden bir kadın sevdim.  Kimseye söylemedim içimde zuhur eden yangını, açık edemezdim. Kenarı köşesi tıraşlanmış bir sır gibi saklamayı yeğlerken, kamaştıran gülümsemesine susuverdim.

Onu her manaya gelebilecek şekilde sevdim, dünya üzerindeki tüm diller bu sevgiyi karşılayacak bir kelimeye sahip değildi.  Adına anne demişlerdi ancak boyutları aşan bir güce sahipti.  Mis kokan ellerinde bin türlü çiçeğin özü saklıyken hangi parfümle yıkansa kokusunu takip ederdim.  İçimde sakladığım küçük çocuğu bir tek ona adamıştım.  Bu kadın ki, hayatımın her anında onun tarafından kabul edilip taktir edilmek istediğimdi.

Bak Anne, bu kez seni sevdiğimi utanmadan söyleyebiliyorum. Yüreğimdeki ezinç henüz ağzıma ulaşmadı, çekimser kalmayacağım bu sefer. Geçmişin kahve tonlu hatıralarındaki gibi direnç göstermeyeceğim.  Bir anne nasıl sevilir sorusuna gücenmeyeceğim. Hikayemiz bitmedi, ben hala kundağıyla kollarının arasında yatan çocuğum.

Sen tarafından, özellik senin gözünde büyük bir insan olarak benimsenmek için çalışacağım. Her hatamı görmezden gelirken, senin gurur kaynağın olma isteğimi sürdüreceğim. Küçük oyunlarda kaybettiğim kişiliğimi hasletime verip, sana veremediğim değerin yekpare acısını sinemde yücelteceğim.

Bir anne nasıl yitirilir, nasıl yok olur demeyeceğim. Anne seni sevdiğimi söyledikçe kadim hayatını, bu hayatın yaşamım da olan önemini vurgulayacağım. Zaman makarasını geriye sarabilsem keşke, keza mefhumumu kaybetmeden önce sana sarılabilirdim. Ayaklarına kapanır özür dilerken, şu an bile sana ihtiyacım olduğunu itiraf ederdim.

Bütün çocukların her yaşta, her süreçte ve dönemde annesine olan gereksinimi fark ettiğimi söylerdim.  Tecrübeyle sabit olan yanlışlarımı sana mal etmeden üstlendiğimi, dünya üzerinde sevdiğim ilk kadın olduğunu kıvançla söylerdim.

Seni hep sevdim anne, bunu söylemekte geç kaldığım için affedebilir misin beni?

 

-SEMRA ŞENOL
FacebookMastodonEmailShare
Kim celladına bu şerefi bahşeder! 3

Kim celladına bu şerefi bahşeder!

Seni Bırakacağım

Üzgünüm ama artık devam edemiyorum. Yarım kalmasın diye, mutlu bir son hayaliyle içimde barındırdığım sevgiden gitme vakti.  Kapımın önündeki ayrılık öyle ısrarcı ki, nasıl hissettiğimi nerden bileceksin. Bu noktaya gelmezden önce nasıl kaçtığımı, hangi odalara kapanıp feryatlar kopardığımı nasıl bileceksin.

Yoruldum, yorgunluğum dilde değil anla. Zihnimdeki karıncalanma, yüreğimin mengene içindeki ezilme sesi ve umarsızca devam eden gözyaşları. Hangisi daha çok yordu dersen, ıssız gecelerin ortasında cenin pozisyonunda ağladığım anlarımı sana nasıl anlatayım.  Nerden bileceksin bu yarım hikâyenin acısını? Kan revan gölüne dönen kalbimin üstünde çıplak ayaklarınla yürürken, pınarımı kuruttun.

Sol yanımı boş bıraktırdın, ki bir tek sen kadarlık yer vardı. Soğuk ve umarsız bakışlarınla duvar gibi durdun önümde.  Ne gücüm yetti sana, nede sesimi duydun!

Çıkmazım oldun, pamuklara sardığım en büyük aldatmacaydın.  Boynuma doladığın ipek urgan elindeyken, bırakamam diye avundun.  Kim celladına bu şerefi bahşeder bir düşün. İçimizdeki bağ çözülürken, önemsiz gördüğün sevgimi kurup kurup bozdun. Kalbim attığı sürece azmettim seni sevmeye, katilim olursun dedim ama nafile kandırdın aşk diye.

Kim seni ben kadar sevebilirdi, kim ağrıyan yanını baş tacı yapar dermanını saklardı.  Bir ben, bir tek ben yara bere içinde gelirdim sana. Ellerim titrerken, ışığına tutulan pervane misali yakardım kanatlarımı.

Yemin ediyorum ki seni bırakacağım. Ciğerim pare pare olsa da, başımı al kanlar bürüse de, yıldızlarım gökten düşse de bırakacağım.  Varsın talan olup ziyan olsun yürek, kim bilecek ruhumun çürüdüğünü.  Kim duyacak sol yanımın feryadını, kim görecek buza dönen ellerimi.

Sonum olmadın, olmayacaksın. Boynumdaki urganı, kalbime geçirdiğin kapanı söküp atacağım. Tırnaklarım paralanacakmış, parmaklarım kopacakmış neyime, göz görür mü bu saatten sonra!

Seni bırakacağım, evveliyatım oldun diye hüküm süremezsin sinemde. Merhem getirme, sen bende tükenmiş bir yanıltmaca, kör bir sızı olarak kalacaksın…

 

-Semra Şenol

 

 

FacebookMastodonEmailShare
Her İnsanın Sevilmeyeceğini Gösterdin 4

Her İnsanın Sevilmeyeceğini Gösterdin

 

Cesaretim yoktu kötü sözlerimde, işin aslı yazılarımda anlattım ya derdimi.  Bakma sen bana, dilimin yangını müsaade etmez konuşmama. Dün gece yazdığım mektubu sana yollamamak, gönlümdeki acıyı yırtıp atmak için can çekişiyorum.

Pişmanım. Bunun başka bir izahı yok, ne desem ne yapsam karşılanmamış bir feryadın içinde tükenmeye devam ediyorum.  Kalem elime ağır gelirken, gökyüzünün karardığı anlarda sana sığındım.  Yanımda yoktun, yanımda hiç olmadın.  Mutlu değildim, hiç mutlu olmadım.  Üzüntüm daima boyumu aştı, ama hep gururuma sarıldım.

Gururum beni ayakta tutan yegane ateşti, mantığımı körükledikçe kanayan yüreğimin sesini kısabildim.  Yine de geriye baktığımda aptallık ettiğimin farkındayım. Mutlu sayılmazdım, bundan ötürü hep seni suçlamayı, sana kusur bulmayı öğrendim.

Haklı yada haksız beni sevmedin.  Bende bunun için kızgındım, başka tenlere sokuldukça beni sevmeyişine lanet ettim. Bir başkası olsaydı inan daha az acıtacaktı. Bir sebep verecektin kalbime, beni sevmeyişine bir bahane bulacaktım. Ekmekle su gibi tutunacaktım, günün birinde özümseyecek asla o kişi olmayacağımı kabullenecektim.

Kalbin boştu, bakışların sıcacıktı. Gülümsemen güneş gibi ışıldarken nasıl kalbim umuda kapılmazdı. Kısa bir an için elini kalbime götürdüğünde ümitlerim bir selvi ağacı gibi göklere yükseldi. Dedim; işte bu gün bu dakikadan itibaren beni sevecek. Damağımda kalacak kısacık bir mutluluk lütfetmişsin meğer. Dudaklarımı dudaklarına verdiğimde geri çekilmedin, kokum kokuna karışırken soluğumu yuttun.  Telaşlı, bir o kadar nazik sevişirken bedenin kollarımın arasındaydı.  Sandım ki benimsin, bana aitsin.

Ne büyük yanılgı, ne büyük hayal kırıklığı! Arzularımız yatıştığında tutkunun kol gezdiği gözlerin parıltısını kaybetti.  Kıyafetlerimiz henüz üstümüze geçmeden uzaklaştın benden, bir an için yan yanayken bir anda aramızda kat edilmesi gereken mesafeler vardı.  Bir vebaymışım gibi uzaklaştın benden, ihtirasımı ve aşkımı paylaştıktan hemen sonra terk ettin. Bir gecelik bir ilişki olarak gördüğün sevgimi göz ardı edebildin. Ölsem dahi unutamayacağım bir anı verirken, ömür boyu taşıyacağım bir acı verdin aynı zamanda.

Her insanın sevilmeyeceğini bana gösterdin.  Tecrübesizliğimi yüzüme vurdun çünkü sen benim içimi ısıtan ilk aşktın.  Sonu mutlu bitmeyecek bir masal anlatmış oldun bana, kimseye söylemeyeceğim için için yanan bir kor bıraktın yüreğime.

Mektubum gönlümün feryadıyla dolarken aşkımı güz yaptığın diye ah etmedim.  Nasıl edecektim ki? Nefesimde yaşamayı istemedin, hissetmedin duygularımın denkliğini. Şimdiyse aramıza bir okyanus sokarken, aciz hayallerimin altında kalan bendim…

 

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Canımın İçi 5

Canımın İçi

 

Yok canımın içi, özlemez olur muyum gözlerini?

Unutursun demiştin hani, bak burada yanıldın.

Bir kez olsun anlamadın ya ben orada takılı kaldım.

Gitmedim, gitmeyi beceremedim canımın içi.

 

Kıyamet sonrası gönlümün içi, başka aşklar gibi geçmedi.

Kırdı, yaktı, süründürdü ama geçmek nedir bilmedi.

Yok canımın içi, kadrini kıymetini hafife almadım.

Bir kez olsun beni anla, lütfet sevgini.

 

Taş değil ki bu yürek, kime ağladığını kime güldüğünü unutsun.

Sende avuttun mu kalbini, unuturum demiştin,

Unuttun mu canımın içi, canın dayandı mı?

İncinmedin, incitilmedin mi?

 

Emri hak vuku bulmadan soğuttum yüreğimi.

Boşa harcanmış hezeyanlardan kalktım da geldim.

Sen merak etme camının içi, henüz aklımı geride bırakmadım.

Ayrılığın şarabını içtikçe andım, övdüm, söverek bitirdim meşkimi…

 

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Kaderden Çaldığım Bu An... 6

Kaderden Çaldığım Bu An…

 

İzin ver gecelerimiz gündüzlerimize karışsın, ellerim ellerinde

Mevsim yağmurları yağmaya başlamışken, benimle bekle ebemkuşağını.

Ne olur yaklaş bana bu gece, sinemde yıldızlardan bir gökyüzü,

Dudaklarınla yakala tenimdeki ecel terlerini, söz ver gitme bu gece.

Midemde uçuşan kelebekleri sana hediye edeceğim.

 

Sevda düşerken çorak arazilerime yağış mevsimi geldiğini görüyor musun?

Dem-güzar aşkım beklemez sabahın kırağında, mesut olmanın umudundayım.

Kaderden çaldığım bu anı saklamak için gözlerimi asla kırpmayacağım,

Gizli saklı yaklaş sinemdeki yerine, seni kimselerle paylaşmayacağımı biliyorsun.

Vuslat yağmurunda ıslat beni, uğruna sırılsıklamım zaten.

 

Herkesi ve her şeyi bırakıp gel bana, yağış mevsimi geldi.

Sen ve ben yokuz, biz ancak tek bir bedende atan bergüzarız.

Islak saçlarını omuzlarından atarken alnını alnıma daya, dudaklarımız arasındaki ömür kısalsın.

Hoşnut öpücüklerimde seni sevdiğimi fısıldayacağım, bu gece gitme kal benimle.

İlk defa severken birini, kendimi bile böyle sevmediğimi öğret bana…

 

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Ciğerim Leyla... 7

Ciğerim Leyla…

Ciğerim Leyla.

Çok vakit geçti seni görmeyeli, kısacık saçların omuzlarına değmezdi son görüştüğümüzde. Küçük bir burnun vardı, ucunu öptüğüm. Fındık kurdum, diyerek seni sevişim hep aklımda. Aradan geçen gazap dolu yıllar, ben dâhil kimseyi yıkıp geçmemiştir, Leyla.

Çoğu zaman burnumda tütüyor, yeşil yaylaların meşe kokusu, rahmetli anamın mis kokan tereyağı. Ve sen, ciğerim Leyla. Özlemin, kemikleşmiş bir nasır kalbimde. Ağrıyan romatizmalı dizlerimin devasıdır, masum hayalinin sıcağı. Buralar hep soğuk Ey Can’ım, sık sık hastalanır oldum şu vakitlerde. Ciğerlerim sünger, öksürüğüm ağdalı.

Hatırını da sormak isterim elbet, lakin söylemezsin bilirim!

Kızgınsındır bana, öfkenin ateşini kinin sulamıştır onca yıl. Otomobilin arkasından ağlayarak koştuğunda kaybettim, senin karşılıksız sevgini, bir kızın babasına duyduğu muktedir aşkı.

Kabahatim büyük, boynum karşında kıldan incedir Leyla. Gurbet ellere daha çok para, daha çok tarla, yepisyeni araba için giden bendim. Ardımda anama emanet ettiğim biricik seni, ciğerim Leyla’yı, hırslarım yüzünden seçemedim.

O topraklı yolda, tozlu dizlerinin üstüne çöküp ‘Baba gitme, Annem gibi gitme’ diye ağladığında, altı yaşından henüz gün almıştın.

Lâstik ayakkabıların, üstüne büyük gelen örgü kırmızı kazağın, hep aklımda Leyla. Şimdilerde yirmisine merdiven dayamış, gencecik bir fidan dalısın. Dur duraksız yazdığım mektuplar eline geçmiyor diye şüpheye kapılmaktayım. Umut fakirin ekmeğidir derler Ey Can’ım, o sebeptendir kalem tutan ellerimin bıkmaması.

Sana şefkatli, güvenli kucağını açamayan babanı affet demiyorum. Diyemem Leyla, utanırım. İnsanoğlu hırs yumağıdır, azıyla yetinmez, çoğuyla doymaz. Bende nefsimin rüzgârına kapıldım Ey Can’ım, didindim, hırpalandım, ama aradığımı kati suretle bulamadım.

Geri dönmeye gücüm varken yüzüm yoktu, yüz bulduğumda cebim boştu. Seni yetim bırakan zalim baban, emri hak vuku bulmadan son bir kez kızını görmek teşnesiyle yanıp tutuşuyor.

Son nefesimi alacak olandan tek arzum budur Leyla, seni görmeden ölmekten korkarım. Yaşlılığın tezahürünü anlatmaya dimağ yetmez Ey Can’ım, titrek ellerimde tuttuğum bardağın mı hali mi kalmadı yoksa benim canımın mı feri gitti anlamazsın. Öylesine bıkkınım ki, hatalarımdan ders alacak mecalim yok. Bir adım yetecek mezara gitmeye, bir nefes kesecek çilemi, fakat yine de ürkerim sonsuzluğa uçup gitmekten. Geride seni bırakmasaydım, huzurla kapatabilirdim gözlerimi.

Mektubuma son verirken bir hususu iyice anlamanı temenni ediyorum Ciğerim Leyla. Hayat, kimseye küs kalınmayacak kadar uçucu, kimseye dargın geçirmeyecek kadar lütufkâr. Dilerim, yaşlılıktan bunadığını düşündüğün beni, bir mektubuna hasret yollamazsın diğer tarafa.

Ciğerim Leyla; Bağışlayıcı kalbinin gözlerinden öperim.

Vefasız, bir hayrı dokunmayan Baban… 

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Teşekkürler, sonunda bittiğin için. 8

Teşekkürler, sonunda bittiğin için.

 

İnsan bu, kolay hazmedemiyor sevilmediğini. Eskiye dönmek, yine duymak için o iki kelimeyi, hissetmek istiyor aynı heyecanı gözlerinde.
Kabullenişin önünde ki inkar kötücül bir yara gibi.
Söküp atamadıkça yapıştırdığın yara bantlarını bir bir etkisiz hale getiriyor .
İyileşmeden, iyiymiş rolü kesiyorsun.
Bunu nerden bildiğimi uzun uzadıya örneklendirmeyeceğim.
Bir vardı bir yoktu hepsi bu.
Sevdin ama bitti, sevdim ama gitti.
İnkar yeterince olgunlaşıp büyüdüğünde çoktan maziye karıştığımızı, olmasını umut ettiğim hayallerle yaşadığımı idrak ettim öncelikle.
Bu da bir nevi dönüm noktasıydı benim adıma.
Hepimiz düşmüyor muyuz bu tarz yanılgıların aldatıcı güzelliğine .
Hayallerimizde yaşattıklarımızı gerçek hayata empoze etmeye uğraşmıyor muyuz?
Olmadığında ise yerle yeksan, gökle yer arası bir yerde kaybolabiliyoruz.
Geç oldu lakin sonunda uyandım inkarımdan, ve zoraki sevgi bağımdan.
Bağışla; bir müddet oyaladım seni, gitmek için can atarken. Halbuki zihnen çoktan uzaklaşmıştın.
Ve tekrar teşekkürler, harcanan duygulara ortaklık ettiğin için…

 

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Günümüz Hezeyanlarında Güven Sorunsalı 9

Günümüz Hezeyanlarında Güven Sorunsalı

 

Balkanlardan gelen soğuk hava gibi, günümüz şartlarında insanlar arasında esen sert rüzgârlar her birimizi ayrı bir bölgeye savurdu.  Kişisel alanlarımıza ne kadar kalın setler çekersek çekelim, bir diğerinin menfaatine bulaşmadan özel alanlarımızı korumak yükümlülüğündeyiz.

Peki, güven kelimesinin manasına şöyle bir göz atmaya ne dersiniz? Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusuna güven adını veriliyor. İnsan ilişkilerinde önemli bir yer tutan güven hissi, 20. Yüzyılın başlarından itibaren ötekileştirilmiş ve yabancılaştırılmış bir terimden ibaret olmadı mı?

Gözlerine siyah bir kumaş bağlayıp, kollarını açarak kendini arkaya bırakabiliyor musun? Düşmeyeceğinden emin olarak, yüz üstü bırakılmayacağından kuş duymadan güven duyguna güvenebilir misin? Bu soruyu eski dönemlerde sormuş olsaydık, cevabınız kuvvetle ihtimal evet olacağı aşikardı. Amma velakin günümüze gelindiğinde kardeşin kardeşe, ananın babaya düştüğü bir devirde yaşadığımızı da inkar edemeyiz.

Toplumda yaşayan insanlar arasında elzem bir ihtiyaç olarak görülen güven, ne yazık ki çağdaş dünyanın en büyük günahlarından bir olarak görülmekte.  Güven sorunsalı ikili ilişkilerde dâhil olmak üzere günlük hayatımızı çevreleyen sosyal yaşantımızı da kuşatmış durumda.

Güven sorunsalını aşmak kayıtsız şartsız birine bağlanmaktan geçer, koşullar sağlansa dahi bir noktayı unutmamak gerekir.  İnsanlar yaratılış amacını sorguladığı gibi karşındaki ve yaklaşmak istediği kişileri öncelikle tanımaya odaklanmalıdır.  Tanımak ve özümsemek beraberinde güven duygusunu geliştiren bir eğretileme olarak görülebilir…

 

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Ruh Celladı 10

Ruh Celladı

 

Yeni bir dünyaya kafa tutamam.  İçimde ölmeyi bekleyen cellatlarım varken, boğazımdaki dikenli telleri kopartacak gücü bana kim verecek? İnsafsız bir ruh taşımanın eşiğindeyim sanıyordum, halbuki çoktan bir caniye dönüşmüşüm.

Kanlar içindeki ellerim bir can almadı ama çok yürek öldürdü.  Sevdiklerimi kendimden uzaklaştırarak, görmezden gelerek, bilerek yalnızlaşarak sevdiklerimi ölüme terk ettim.  İşin ilginç yanı ise asla pişman olmadım.  Gönlüm böyle istedi, ruhum sivri dişlerini bedenime geçirdi.

Bazı şeyler çok yabancı,

Diller, sözler ve niyetler.

Menfur bir hastalık gibi yabancılar içinde , idamını bekleyen bir cesedim.  Kokum çoktan toprağa karıştı.  Ayak sürüyerek kendi mezarıma yürüyorum, bundan sonra insanı ne yapayım?

Güneşi içimde söndürmüşken, beyaz bulutlar üzerimden uçmaya devam edemez.  Gökyüzünün canlı mavisi çoktan alaca bir koyuya döndü, yıldızlarımı toplayıp çöp torbasına tıktım.  Ölümün soğuğu tenimdeyken, sevgilimin tutkulu kolları beni ısıtmaya yetmez.

Kendi idamına hüküm vermiş bir suçluyum ben! Günahım ise umutlarımı can çekişerek, tamda bağrından vurmak.  Öyle tek darbede öldüremedim ne yazık ki, ümitlerimi boğdum önce.  Hayallerimin içine katıksız, kesif iğrençlikler gömdüm.

Sonu çoktan gelmiş bir mezar sürgünüyüm, kimse bana giyotini örnek göstermesin.  Ben kendi kellemden önce olmayı ret ettiğim insanlığımın başını uçurdum.  Katıksız bir kötüye dönüştüm ve yaşam elimden çalındı.

İyi insanlar yaşayabilesin diye ruhumun ehvenişer kötülüğünü yargılayıp, infaza mecbur ettim…

 

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare