Etiket arşivi: Deneme

Kıyamadım Sevgilim 1

Kıyamadım Sevgilim

Bir gün eminim ki anlayacaksın.  Kaybettiğim savaşın değerini, uçurumlardan düşen yüreğimin ezilişini.  Ah edişim sana değil yanlış anlama sevgilim, ben ne zaman kıydım ki sana. Fakat karanlık gecelerime ortak edemem seni, keza bunu istemiş bile olsan.  Çocuksu hallerini, yaramaz gülüşlerini, her zaman temiz ve ferah kokan kokunu nasıl sevdiğimi anlatamam.

Yine de tutamam ellerini, kıyamam sana.  Benliğimin altında yatan bataklığa çekemem seni, her ne kadar benimle boğulmaya istekli olsan da. Toy kalbini dolduran ağır hüznüme daha ne kadar katlanacaktın? Ben solan bir yapraktım, küçücük elinde yaşarım sandım. Özrümü kabul et sevgilim, ayaz gecelerime seni de ortak ettim. Üşüyen bedenini, titreyen ellerini ısıtamayacak kadar donmuştum.

Özlerim illa, yine de yokluğunla avunmayı da öğrenirim. Bir gün anlayacaksın, acımı dindiren sevgine olan ihtiyacımı, bu ihtiyaç uğruna seni kullanmaktan nasıl korktuğumu.  Sessizliğimde yalan arama sevgilim, kışımı baharından kaçırdığımı düşün.  Eksilen, koparılıp atan günlerime el sürme, benimle birlikte kederime mahkum ol istemem.

Tükenmiş ruhum henüz düştüğü yerden kalkacak mecale sahip değil.  Güneşle parlayan gençliğin hoyrat ve taze iken uzaklaş benden.  Ben ömrünü tamamlamaya yaklaşmış bir ağacım. Dallarım çoktan kırılmış, köklerim sökülüp atılmış. Bağım bahçem tarumar edilmiş sevgilim, verdiğinden fazlasını isteyemem.

Lütfen arkamdan gelme, hayırsızdı aptalın tekiydi de.  Ama ne olursun sevgimi hor görüp gücendirme gönlümü. Bıraktıysam seni, sana olan aşkıma kıyamadığımdandır sevgilim…

 

Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
ANNEYE ÖZÜR! 2

ANNEYE ÖZÜR!

 

Bir kadın sevdim; kucağı ana olan, bakışı sevgiliye dönüşen. Güneşi üstüne topladığında yüreğimi kamaştıran, bade gözleriyle zulmeden bir kadın sevdim.  Kimseye söylemedim içimde zuhur eden yangını, açık edemezdim. Kenarı köşesi tıraşlanmış bir sır gibi saklamayı yeğlerken, kamaştıran gülümsemesine susuverdim.

Onu her manaya gelebilecek şekilde sevdim, dünya üzerindeki tüm diller bu sevgiyi karşılayacak bir kelimeye sahip değildi.  Adına anne demişlerdi ancak boyutları aşan bir güce sahipti.  Mis kokan ellerinde bin türlü çiçeğin özü saklıyken hangi parfümle yıkansa kokusunu takip ederdim.  İçimde sakladığım küçük çocuğu bir tek ona adamıştım.  Bu kadın ki, hayatımın her anında onun tarafından kabul edilip taktir edilmek istediğimdi.

Bak Anne, bu kez seni sevdiğimi utanmadan söyleyebiliyorum. Yüreğimdeki ezinç henüz ağzıma ulaşmadı, çekimser kalmayacağım bu sefer. Geçmişin kahve tonlu hatıralarındaki gibi direnç göstermeyeceğim.  Bir anne nasıl sevilir sorusuna gücenmeyeceğim. Hikayemiz bitmedi, ben hala kundağıyla kollarının arasında yatan çocuğum.

Sen tarafından, özellik senin gözünde büyük bir insan olarak benimsenmek için çalışacağım. Her hatamı görmezden gelirken, senin gurur kaynağın olma isteğimi sürdüreceğim. Küçük oyunlarda kaybettiğim kişiliğimi hasletime verip, sana veremediğim değerin yekpare acısını sinemde yücelteceğim.

Bir anne nasıl yitirilir, nasıl yok olur demeyeceğim. Anne seni sevdiğimi söyledikçe kadim hayatını, bu hayatın yaşamım da olan önemini vurgulayacağım. Zaman makarasını geriye sarabilsem keşke, keza mefhumumu kaybetmeden önce sana sarılabilirdim. Ayaklarına kapanır özür dilerken, şu an bile sana ihtiyacım olduğunu itiraf ederdim.

Bütün çocukların her yaşta, her süreçte ve dönemde annesine olan gereksinimi fark ettiğimi söylerdim.  Tecrübeyle sabit olan yanlışlarımı sana mal etmeden üstlendiğimi, dünya üzerinde sevdiğim ilk kadın olduğunu kıvançla söylerdim.

Seni hep sevdim anne, bunu söylemekte geç kaldığım için affedebilir misin beni?

 

-SEMRA ŞENOL
FacebookMastodonEmailShare
Her İnsanın Sevilmeyeceğini Gösterdin 3

Her İnsanın Sevilmeyeceğini Gösterdin

 

Cesaretim yoktu kötü sözlerimde, işin aslı yazılarımda anlattım ya derdimi.  Bakma sen bana, dilimin yangını müsaade etmez konuşmama. Dün gece yazdığım mektubu sana yollamamak, gönlümdeki acıyı yırtıp atmak için can çekişiyorum.

Pişmanım. Bunun başka bir izahı yok, ne desem ne yapsam karşılanmamış bir feryadın içinde tükenmeye devam ediyorum.  Kalem elime ağır gelirken, gökyüzünün karardığı anlarda sana sığındım.  Yanımda yoktun, yanımda hiç olmadın.  Mutlu değildim, hiç mutlu olmadım.  Üzüntüm daima boyumu aştı, ama hep gururuma sarıldım.

Gururum beni ayakta tutan yegane ateşti, mantığımı körükledikçe kanayan yüreğimin sesini kısabildim.  Yine de geriye baktığımda aptallık ettiğimin farkındayım. Mutlu sayılmazdım, bundan ötürü hep seni suçlamayı, sana kusur bulmayı öğrendim.

Haklı yada haksız beni sevmedin.  Bende bunun için kızgındım, başka tenlere sokuldukça beni sevmeyişine lanet ettim. Bir başkası olsaydı inan daha az acıtacaktı. Bir sebep verecektin kalbime, beni sevmeyişine bir bahane bulacaktım. Ekmekle su gibi tutunacaktım, günün birinde özümseyecek asla o kişi olmayacağımı kabullenecektim.

Kalbin boştu, bakışların sıcacıktı. Gülümsemen güneş gibi ışıldarken nasıl kalbim umuda kapılmazdı. Kısa bir an için elini kalbime götürdüğünde ümitlerim bir selvi ağacı gibi göklere yükseldi. Dedim; işte bu gün bu dakikadan itibaren beni sevecek. Damağımda kalacak kısacık bir mutluluk lütfetmişsin meğer. Dudaklarımı dudaklarına verdiğimde geri çekilmedin, kokum kokuna karışırken soluğumu yuttun.  Telaşlı, bir o kadar nazik sevişirken bedenin kollarımın arasındaydı.  Sandım ki benimsin, bana aitsin.

Ne büyük yanılgı, ne büyük hayal kırıklığı! Arzularımız yatıştığında tutkunun kol gezdiği gözlerin parıltısını kaybetti.  Kıyafetlerimiz henüz üstümüze geçmeden uzaklaştın benden, bir an için yan yanayken bir anda aramızda kat edilmesi gereken mesafeler vardı.  Bir vebaymışım gibi uzaklaştın benden, ihtirasımı ve aşkımı paylaştıktan hemen sonra terk ettin. Bir gecelik bir ilişki olarak gördüğün sevgimi göz ardı edebildin. Ölsem dahi unutamayacağım bir anı verirken, ömür boyu taşıyacağım bir acı verdin aynı zamanda.

Her insanın sevilmeyeceğini bana gösterdin.  Tecrübesizliğimi yüzüme vurdun çünkü sen benim içimi ısıtan ilk aşktın.  Sonu mutlu bitmeyecek bir masal anlatmış oldun bana, kimseye söylemeyeceğim için için yanan bir kor bıraktın yüreğime.

Mektubum gönlümün feryadıyla dolarken aşkımı güz yaptığın diye ah etmedim.  Nasıl edecektim ki? Nefesimde yaşamayı istemedin, hissetmedin duygularımın denkliğini. Şimdiyse aramıza bir okyanus sokarken, aciz hayallerimin altında kalan bendim…

 

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Ciğerim Leyla... 4

Ciğerim Leyla…

Ciğerim Leyla.

Çok vakit geçti seni görmeyeli, kısacık saçların omuzlarına değmezdi son görüştüğümüzde. Küçük bir burnun vardı, ucunu öptüğüm. Fındık kurdum, diyerek seni sevişim hep aklımda. Aradan geçen gazap dolu yıllar, ben dâhil kimseyi yıkıp geçmemiştir, Leyla.

Çoğu zaman burnumda tütüyor, yeşil yaylaların meşe kokusu, rahmetli anamın mis kokan tereyağı. Ve sen, ciğerim Leyla. Özlemin, kemikleşmiş bir nasır kalbimde. Ağrıyan romatizmalı dizlerimin devasıdır, masum hayalinin sıcağı. Buralar hep soğuk Ey Can’ım, sık sık hastalanır oldum şu vakitlerde. Ciğerlerim sünger, öksürüğüm ağdalı.

Hatırını da sormak isterim elbet, lakin söylemezsin bilirim!

Kızgınsındır bana, öfkenin ateşini kinin sulamıştır onca yıl. Otomobilin arkasından ağlayarak koştuğunda kaybettim, senin karşılıksız sevgini, bir kızın babasına duyduğu muktedir aşkı.

Kabahatim büyük, boynum karşında kıldan incedir Leyla. Gurbet ellere daha çok para, daha çok tarla, yepisyeni araba için giden bendim. Ardımda anama emanet ettiğim biricik seni, ciğerim Leyla’yı, hırslarım yüzünden seçemedim.

O topraklı yolda, tozlu dizlerinin üstüne çöküp ‘Baba gitme, Annem gibi gitme’ diye ağladığında, altı yaşından henüz gün almıştın.

Lâstik ayakkabıların, üstüne büyük gelen örgü kırmızı kazağın, hep aklımda Leyla. Şimdilerde yirmisine merdiven dayamış, gencecik bir fidan dalısın. Dur duraksız yazdığım mektuplar eline geçmiyor diye şüpheye kapılmaktayım. Umut fakirin ekmeğidir derler Ey Can’ım, o sebeptendir kalem tutan ellerimin bıkmaması.

Sana şefkatli, güvenli kucağını açamayan babanı affet demiyorum. Diyemem Leyla, utanırım. İnsanoğlu hırs yumağıdır, azıyla yetinmez, çoğuyla doymaz. Bende nefsimin rüzgârına kapıldım Ey Can’ım, didindim, hırpalandım, ama aradığımı kati suretle bulamadım.

Geri dönmeye gücüm varken yüzüm yoktu, yüz bulduğumda cebim boştu. Seni yetim bırakan zalim baban, emri hak vuku bulmadan son bir kez kızını görmek teşnesiyle yanıp tutuşuyor.

Son nefesimi alacak olandan tek arzum budur Leyla, seni görmeden ölmekten korkarım. Yaşlılığın tezahürünü anlatmaya dimağ yetmez Ey Can’ım, titrek ellerimde tuttuğum bardağın mı hali mi kalmadı yoksa benim canımın mı feri gitti anlamazsın. Öylesine bıkkınım ki, hatalarımdan ders alacak mecalim yok. Bir adım yetecek mezara gitmeye, bir nefes kesecek çilemi, fakat yine de ürkerim sonsuzluğa uçup gitmekten. Geride seni bırakmasaydım, huzurla kapatabilirdim gözlerimi.

Mektubuma son verirken bir hususu iyice anlamanı temenni ediyorum Ciğerim Leyla. Hayat, kimseye küs kalınmayacak kadar uçucu, kimseye dargın geçirmeyecek kadar lütufkâr. Dilerim, yaşlılıktan bunadığını düşündüğün beni, bir mektubuna hasret yollamazsın diğer tarafa.

Ciğerim Leyla; Bağışlayıcı kalbinin gözlerinden öperim.

Vefasız, bir hayrı dokunmayan Baban… 

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Günümüz Hezeyanlarında Güven Sorunsalı 5

Günümüz Hezeyanlarında Güven Sorunsalı

 

Balkanlardan gelen soğuk hava gibi, günümüz şartlarında insanlar arasında esen sert rüzgârlar her birimizi ayrı bir bölgeye savurdu.  Kişisel alanlarımıza ne kadar kalın setler çekersek çekelim, bir diğerinin menfaatine bulaşmadan özel alanlarımızı korumak yükümlülüğündeyiz.

Peki, güven kelimesinin manasına şöyle bir göz atmaya ne dersiniz? Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusuna güven adını veriliyor. İnsan ilişkilerinde önemli bir yer tutan güven hissi, 20. Yüzyılın başlarından itibaren ötekileştirilmiş ve yabancılaştırılmış bir terimden ibaret olmadı mı?

Gözlerine siyah bir kumaş bağlayıp, kollarını açarak kendini arkaya bırakabiliyor musun? Düşmeyeceğinden emin olarak, yüz üstü bırakılmayacağından kuş duymadan güven duyguna güvenebilir misin? Bu soruyu eski dönemlerde sormuş olsaydık, cevabınız kuvvetle ihtimal evet olacağı aşikardı. Amma velakin günümüze gelindiğinde kardeşin kardeşe, ananın babaya düştüğü bir devirde yaşadığımızı da inkar edemeyiz.

Toplumda yaşayan insanlar arasında elzem bir ihtiyaç olarak görülen güven, ne yazık ki çağdaş dünyanın en büyük günahlarından bir olarak görülmekte.  Güven sorunsalı ikili ilişkilerde dâhil olmak üzere günlük hayatımızı çevreleyen sosyal yaşantımızı da kuşatmış durumda.

Güven sorunsalını aşmak kayıtsız şartsız birine bağlanmaktan geçer, koşullar sağlansa dahi bir noktayı unutmamak gerekir.  İnsanlar yaratılış amacını sorguladığı gibi karşındaki ve yaklaşmak istediği kişileri öncelikle tanımaya odaklanmalıdır.  Tanımak ve özümsemek beraberinde güven duygusunu geliştiren bir eğretileme olarak görülebilir…

 

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Ruh Celladı 6

Ruh Celladı

 

Yeni bir dünyaya kafa tutamam.  İçimde ölmeyi bekleyen cellatlarım varken, boğazımdaki dikenli telleri kopartacak gücü bana kim verecek? İnsafsız bir ruh taşımanın eşiğindeyim sanıyordum, halbuki çoktan bir caniye dönüşmüşüm.

Kanlar içindeki ellerim bir can almadı ama çok yürek öldürdü.  Sevdiklerimi kendimden uzaklaştırarak, görmezden gelerek, bilerek yalnızlaşarak sevdiklerimi ölüme terk ettim.  İşin ilginç yanı ise asla pişman olmadım.  Gönlüm böyle istedi, ruhum sivri dişlerini bedenime geçirdi.

Bazı şeyler çok yabancı,

Diller, sözler ve niyetler.

Menfur bir hastalık gibi yabancılar içinde , idamını bekleyen bir cesedim.  Kokum çoktan toprağa karıştı.  Ayak sürüyerek kendi mezarıma yürüyorum, bundan sonra insanı ne yapayım?

Güneşi içimde söndürmüşken, beyaz bulutlar üzerimden uçmaya devam edemez.  Gökyüzünün canlı mavisi çoktan alaca bir koyuya döndü, yıldızlarımı toplayıp çöp torbasına tıktım.  Ölümün soğuğu tenimdeyken, sevgilimin tutkulu kolları beni ısıtmaya yetmez.

Kendi idamına hüküm vermiş bir suçluyum ben! Günahım ise umutlarımı can çekişerek, tamda bağrından vurmak.  Öyle tek darbede öldüremedim ne yazık ki, ümitlerimi boğdum önce.  Hayallerimin içine katıksız, kesif iğrençlikler gömdüm.

Sonu çoktan gelmiş bir mezar sürgünüyüm, kimse bana giyotini örnek göstermesin.  Ben kendi kellemden önce olmayı ret ettiğim insanlığımın başını uçurdum.  Katıksız bir kötüye dönüştüm ve yaşam elimden çalındı.

İyi insanlar yaşayabilesin diye ruhumun ehvenişer kötülüğünü yargılayıp, infaza mecbur ettim…

 

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Masallarımdaki  Dünya 7

Masallarımdaki  Dünya

 

Alışırım sanma, ne yapıp ettiysem içimdeki bu biteviye hüznü çıkarıp atamadım.  Masallara inandığım günden bu yana şehrin karanlık ışıklarına kendimi veremiyorum.  Düşlerimde seven ve sevilen biriyim.  Yüzümdeki kırışıklar henüz görünmüyor, gözlerimdeki ışıltı yıldızlarla yarışıyor.  Nefti yeşili çimenlerde sere serpe uzanıyorum, tamah etmiyorum ne saraya nede hanlara.  Bir garip dervişim, yüreğimin bilgeliği bedensel arzularımın ötesine geçiyor.

Dumanı tüten bir bardak çaya, iki çift tatlı söze bulut olup uçuveriyorum. Dünya üzerindeki zalimliklerden, yıkanmamış günahlardan, tüm o zulümlerden uzağım.  Köşe bucak saklıyorum tertemiz masallarımı.  Kirli eller uzanamaz, kıymet bilmeyen dokunamaz.

Kışlar yaz, kuraklar vahaya dönüşür düşlerimde.  Kimsenin başı eğik değildir, insanlar gerçek gülümsemelerini saklamazlar.  Çiçekler renk cümbüşüyle balkonlarımızda açar, dağlar bir nefes yakınlığında pencereme konar.

Bu bir rüyaysa farz edin ki uyanmıyorum. Gönül indirdiğim dertlerimi bir çuvala tıkıp nehrin soğuk sularına bırakıyorum.  Görmüyorum kirli düşünceleri, duymuyorum yürek yakan yalanları.  Bir başı mağrur masallarıma dönüyorum.

Barış adına yapılan savaşları gökyüzünden izliyorum.  Kan ve gözyaşıyla yıkanmış toprak parçalarına empati duymuyorum.  Nasılsa benim el değmemiş düşlerim bâki, inancım henüz yitip gitmedi…

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Çapraz Bağlarımdan Sev 8

Çapraz Bağlarımdan Sev

Çapraz Bağlarımdan Sev

Dur, bu kadar acele etme.  Seni seveceğime söz veremem, ancak kalbini kırmayacağımı söyleyebilirim.  Bana gücenmeden önce söyleyeceklerimi bir dinlemelisin. Aşikâr olanı kimseden saklayacak halim yok, ben hayalindeki kusursuz sevgili değilim.

Nazik sözlerimin etkisinde kaldığını görebiliyorum, fakat bundan daha fazlasıyım.  Gelgitlerimi fark edemiyorsan iyice yanıma sokul, bir yanımın ne kadar asi ve bıçkın, diğer yanımınsa karamsar bir duygusallıkta olduğunu görebilirsin.

Bu bile seni ikna etmiyorsa düşüncelerime sız.  Evet, benim dünyam hissettiklerimden öte realist düşüncelerimin doğduğu zihnimde canlanıyor.  Ben sadece dış görüntüsü cafcaflı bir hediye paketi değilim.  Kötü sürprizler barındıran, yeri geldiğinde hıçkıra hıçkıra ağlayan, yolunda gitmeyen durumlarda karalar bağlayıp oturacak kadar gerçekçiyim.

Toz pembe hayallerinde formunu verdiğin o gösterişli kişi asla vazgeçmeyen, tuttuğunu koparan birisi.  Kokusunun mükemmel, sözlerinin hep büyüleyici olduğundan eminim.  Ama o kişi ben değilim! Her şeyi bir kenara bırak ellerimin ne kadar sert ve pürüzlü olduğunu gör, dilim bile ortamını bulduğunda jargonunu değiştiriyor.

Bana kalıbını bulduğunda şeklini alan bir su gibi bak, ruh halime göre bazen çağlıyor kükrüyor, bazen de ölü bir deniz gibi sakin ve sıkıcı oluyorum.  Beni seveceksen gözlüklerini çıkarıp bak yüzüme, olmadığım birinin kıyafetini giymemi bekleme.

Karmaşık iç içe geçmiş çapraz bağlarımdan tutup çözmeye kalkışma, bir bütün olduğumu kabullen.  Söz vermiyorum, içimdeki günü birlik yalnızlığa dokunduğunda seveceğim seni…

 

-Semra Şenol

 

FacebookMastodonEmailShare
Bir kadın nasıl sevilir asla bilemeyeceksin! 9

Bir kadın nasıl sevilir asla bilemeyeceksin!

Bir kadın nasıl sevilir asla bilemeyeceksin!

Geçsin artık tüm dertlerin.  Boğazına dayanan dirsekten kurtuluyorsun, haydi gülümse. Nasıl olsa hasretle beklediğin günün şafağındasın. Sağ yanından vuran gururunu çiğneyemediğin gibi korkak yüreğini tebrik et.  Kör olasıca fedakârlığıma daha fazla direnmeyeceğim.

Gece gerdanıma astığım sevgimi avutmaktan yorgun düştüğümden, gözlerime asılan yaşları helal etmem.  Münferit aldanışımı, mermi gibi alnıma vurduğuna göre çokta üzülmeyeceksin.  Sevinebilirsin.

Bir kadını tamda can evinden vurmayı başarabildin.  Yıkılmaz sandığı duvarları yerle yeksan edip, sarsılmaz güvenini havaya uçurdun. Omuzlarına takılan apoleti kim sen kadar hak edebilir? Göğsünü kabarta kabarta gez.  Bu şafak vaktinde muzaffer başarını kutla.

İçerler miyim sanıyorsun?

Yüzümdeki hüzün seni yanıltmasın, üzüntüm haysiyetimden gelir. Önünde ağlamayışımın sebebi de budur, yoksa yatağıma aldığın ihanetin başka tecellisi de olurdu. Şükret ki; ne kendimi ne de kadınlık gururumu ayaklar altında ezemeyecek kadar değerliyim.

Fakat sen bir insanın en düşük mertebesinde, yozlaşmış erdemlerinde yalpalaya yalpalaya yürüyeceksin.  Bir kadın nasıl sevilir asla bilemeyeceksin!

Aldatılan kadın değildir, erkeğin ruhunu satmasıdır bunu da çok sonra fark edeceksin. İşte ben o vakit üzüleceğim.  Bir zamanlar sevdiğim adamın ruhu ortalıkta pespaye şekilde dolaşırken, utancımdan yerin dibine gireceğim.

Bir kadını sevmeyi bilmeden ölme!

Ancak, ihanetin hep karşında dursun.  Elinin kiri yıkamayla çıkmasın ki o kadına dokunama.  Tek temennim bu, ağır mı senin için? Yoksa bu kadarıyla kahrolmayacak kadar düzleşti mi sırtın, onu da kadere bırakalım.  Yaşattığını yaşamadan ehli dünyayı terk edeme….

 

-Semra Şenol

 

 

FacebookMastodonEmailShare
Can Yongam 10

Can Yongam

Can yongası nedir bilir misin? Candan, yürekten kopan pare demektir.  Sen benim vücuttan öte ruhumdan, beden kimliğimden öte içimden kopan en değerli parçamsın.

Sana böyle seslenmeyi öyle çok isterdim ki; Can yongam nasılsın, Rabbim ne gönlüne ne de ayağına taş değdirmesin diye.  Eski kafalıyım mazur gör, ben şimdiki neslin adamı değilim. Kaybetmekten korka korka severim, bir yanım yarım kalır diye tereddüt etmem.

Can koyarım ortaya.  Göğsümü siper ederim aşkın zorluğuna, başımı taştan taşa vursam da kalbimi çıkarır veririm eline.  Onu alıp çöpe atsan da, incitip ayaklar altına alsan da ah etmem sana.  Ben gördüğümü bilir, anamın öğrettiği gibi baş tacı ederim seni.

Var sen bilme kıymetimi.  Ne olacak, yine severim ben seni.

Sevmekten kim gocunur?

Kim usanır geri çevrilmekten, kim serzeniş eder?

Çiçek gibi sularım aşkımı, pencere kenarlarına koyarım gün ışığına değsin de yaprakları renk bulsun diye.  Canıma, sineme üflenmişsin bir kere ne yapsam az kalır. Yalnızlığımı kaldırıp atsam kolum mu yorulur?

Hayır.  Ben sana baktıkça doyarım, gücümü tazelerim gamzelerinin çukurunda.  Feryat figan yerlerde sürümem gönlümdeki mabedini. Varsın adımız vuslat soyadımız hasret olsun denerim, her zaman çabalarım, bir çaresini bulana kadar hep sana adanırım.

Canımın yongasını koparıp atmam.

Birlikte yaşlanma hayaliyle ben hep seni severim.  Sen başka birinde bulsan da aşkı, andım olsun ki ah etmem.  Rahatsız etmem, çıkmadan karşına uzaktan severim seni.  Her duamda mutlu olmanı yakarırım Rabbime, kalbinin kanatları kırılmasın diye.

Aymaz kalbime gelince ona haddini bildirir, sana yük olmasın diye salık verir dururum.  Ben seni sevdim, seviyorum diye mecbur kalma. Kimse yüreğine düşen ateşi seçmez ya, yüreğime düştün diye mesul tutmam seni.   Varsın bir arada olduğumuz bir gün olmasın, sen başka bahçe de gül aç.

Sen gül açtıkça ben bülbül olur, kendi derdime ağlarım.

Can yongam, bir ömür boyunca ne yüzün ne gülün solmasın…

Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare