Etiket arşivi: Edebiyat

Nazım Hikmet'in Atatürk'e bizzat yazdığı 'Suçsuzum' mektubu 1

Nazım Hikmet’in Atatürk’e bizzat yazdığı ‘Suçsuzum’ mektubu

Romantik devrimci olarak anılan Türk şairi,romancı, anı yazarı, oyun yazarı Nazım Hikmet, ülkemizde serbest nazımın ilk uygulayıcısıdır. Çağdaş Türk Şiirinin ölümsüz kahramanlarından biri olan Nazım, siyasi inançları yüzünden gençliğinin büyük bir çoğunluğunu tutuklu olarak geçirmiştir. Yazıları ve şiirleri yüzünden defalarca yargılanan ve beraat eden Nazım Hikmet, 1938 yılında orduyu ve donanmayı isyana teşvik suçuyla 28 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Suçsuz olduğunu defalarca haykıran Nazım Hikmet, Bursa cezaevlerinde 12 yıl kaldı.  Adalet arayan, bıkıp usanmadan suçsuz olduğunu, askeri isyana teşvik etmediğini söyleyen Nazım, son çare olarak Atatürk’e mektup yazmıştır.

18 Ağustos 1938 tarihinde bizzat kendi el yazısıyla kaleme aldığı ‘Suçsuzum’ mektubu ne yazı ki o dönem hastalığın pençesinde olan Atatürk’ün eline bilinmeyen nedenlerle geçmez. Yıllar sonra Cumhurbaşkanlığı Arşiv’inden çıkan Nazım Hikmet’in mektubunda ise şunlar yazılıdır;

 

“Cumhur Reisi Atatürk’ün Yüksek Katına

Türk Ordusunu ‘isyana teşvik’ ettiğim iddiasıyla 15 yıl ağır hapis cezası giydim. Şimdi de Türk Donanmasını ‘isyana’ teşvik etmekle töhmetlendiriliyorum. Türk inkılabına ve senin adına and içerim ki suçsuzum.

Askeri isyana teşvik etmedim…

Deli, serseri, mürteci, satılmış, inkılap ve yurt haini değilim ki bunu bir an olsun düşünebileyim. Askeri isyana teşvik etmedim. Senin eserine ve sana, aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim. Sırtıma yüklenen ve yükletilebilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirim. Büyük işlerinin arasında seni bir Türk şairinin felaketi ile alakalandırmak istemezdim. Bağışla beni. Seni bir an kendimle meşgul ettimse, alnıma vurulmak istenen bu ‘inkılap askerini isyana teşvik’ damgasının ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır.

Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin. Kemalizm’den ve senden adalet istiyorum. Türk inkılabına ve senin başına and içerim ki suçsuzum.”

FacebookMastodonEmailShare
Seni Sevdim, Seni Seviyorum, Seni Seveceğim… 2

Seni Sevdim, Seni Seviyorum, Seni Seveceğim…

Uyuyorsun, uyumanı istemiştim. Hayır, uyumanı değil hep benim göğsümde uyumanı istemiştim. Hayat bize bu şansı verdi, kısacık da olsa bir şekilde yaşamına dahil olma mutluluğunu yakaladım. Aşktan konuşmaktan utanırım bilirsin, fakat bu sefer kalem tutan elim hiç tereddüt etmiyor. Yazılacak o kadar çok şey var ki, paylaştığımız o kadar güzel anlar var ki hiç birine değinmeden geçmemek için uğraşmak istiyorum.

Şu an uyuyorsun, yanımdasın, yanındayım. Keşke hep böyle olabileceğine inansam. Şartlar ve koşullar altında elimden gelenin fazlasını yaptım, senin için yaşamaya gayret ediyorum. Yine de ömrümün sayılı günleri beni teker teker terk ediyor. Korkuyla tutunuyorum kalan günlerime, sayılı gün tez geçer diyorlardı. Hakikaten su gibi akan zamanla baş edemiyoruz.

Medet umduğum mucizeler de bitti, menfur bir hastalık ciğerlerimi günden güne kaplıyor. Öyle ki kokunu içime çektikçe daralan göğsümü fark etme diye arkamı dönüyorum. Tek temennim benden sonra da yaşayabileceğini bilmek, dünyanın tadını bensiz de çıkartabilirsin.

Buna inanmak istiyorum, ne olur inancımı zedeleme. Aşkımız bu denli güçlü, bu denli mutluluk doluyken son nefesimde tek dileğim uzun bir hayat yaşaman. Ölene dek kavlimizi bozmadım bunu unutma. Şu satırları titreyen elimle yazarken bile seni hala ölümüne seviyorum. Korkarım bu yakında gerçekleşecek, hiç var olmamış gibi bir anda silinip gideceğim.

Aklıma hep seni ilk kez gördüğüm, ilk kez gülümsemenle ısındığım o kutlu anı geliyor. Tebessüm etmeden duramıyorum, kalbimin ne kadar da büyük olduğunu öğrenmiştim. Karşımda duruyordun yabancı gözlerin yolunu ararken beni görmüştün. Sana doğru bozulmaz bir çekimle yürürken inan bana yüreğim heyecanla sıkışıyordu.

O kadar doğru, o kadar doğruyduk ki bu kadar sevmenin imkansız olduğunu düşünmüştüm. Beni haksız çıkardığın için teşekkür ederim, sığındığım en güzel yerdin. Ama artık gitmem gerekiyor yanında kalamam. Kalmak için canımı ortaya koysam da bir hükmü olmayacak. Hasta yatağım da tuttuğun elimi unutmayacağım, özverili sevgini kalbimde mühürleyeceğim.

Son nefesim ol demiştim hatırlıyor musun? Son nefesime tanık olacağın için özür dilerim. Bu işi seni üzmeden yapabilme şansımın olmasını diliyordum. Yakında, çok yakında soluğum tükenecek ve elini tutamayacağım.

Beni dikkatle dinle;

Bir sabah yanında olmayacağım, bir hatıra gibi aklında ve yüreğinde kalacağım. Mutlu ve güzel bir şekilde yaşamalısın, ağlayabilirsin ama çok ağlama.

Seni sevdim,

Seni seviyorum,

Seni seveceğim….

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
SEVGİMİ, SEVECEKLERİMİ TÜKETTİM KARDEŞİM 3

SEVGİMİ, SEVECEKLERİMİ TÜKETTİM KARDEŞİM

Eskiden, çok eskiden insan mutluluğun peşinden koşmaktan utanmazdı. Kendilerine ve sevdikleri insanlara bahşedilecek mutlulukları dört gözle bekler, beklemenin verdiği azim ile sabır ederlerdir.  Elbet zaman değişti fırtınalar koptu, depremler yer kubbeyi inletti, teknoloji duyguların ve emeğin yerine geçti.  Dolayısıyla bizde değiştik dostum, küçücük sevgilerle inşa ettiğimiz evlerimizi yıkıp on beş katı binalar diktik.

Hep bir aradaydık ama uzaktık birbirimize. Bir metre uzaklığındaki kapı komşumuzun evinde çıkan tartışmayı, kavgaları kağıt kadar ince duvarlardan dinledik.  Avucumuzun içi kadar telefon ekranından dünyayı görmeye çalıştık.  Nitekim yapay görseller zihnimizi bulandırdı kardeşim, yeri geldi korkan ruhumuzu patavatsız sanal canavarlara dönüştürdük.  Amacı eğlence olan topluluklarda atıp tutan, ahkam kesen dingillerden olup yapmadan yıkmayı seçtik.  Ölümüne eleştirdik, yorum yaparken önünü arkasını düşünmedik.  Öyle ki olay ve tercihlerden çok kişinin şahsına sivrilen azı dişlerimizi geçirdik.

Yargılamıyorum dostum, nasıl böyle bir saygısızlık yapabilirim ki? Neyime güvenip önüne, aç kurtların ortasına atayım kendimi. Okuduğum kitaplarda dürüst insan modelinin tanımını yapıyorlar, lakin şu yüzyılda kayırmayan, ötelemeyen, can yakmayan insan görmedim kardeşim.

İnsan ne zaman yozlaştı sorusuna ancak şu sözlerle karşılık verebilirim.  İnsan empatiyi unutup, kitaplardan aldığı zevki yarıda bırakıp, yardım elini cebine soktuğunda yozlaştı dostum. Kendimi ayrı tutma gafletine düşmeyeceğim, çağın gerektirdiğine uymadan edemedim.  Ayrık otu gibi kendimi kendi özüme çekemedim, mecburi farz edip aralarına karıştım. Sürüsünü terk edemeyen bir koyundan farkım yoktu, toplu bir şekilde uçurumun kıyısına sürüklensek de bağırma dürtümü içimde bulamadım.  Utanıyordum kardeşim, ötekilenmekten, yaftalardan ve dahası dışlanıp görünmezlik içkisinden içen kişi olmaktan.

Dürüstlüğünü kaybeden insan olmaktan utanmadım dostum, fakat yok sayılmaktan korktum.  Bu da çağın insanına evrildiğimin en güzel kanıtı.  Doğrusunu bildiğim halde doğru kişi olmaktan çekinti duydum. Zararımı bilerek kabullendim, mutluluğu aramayı bırakıp ruhuma eziyet etmeyi seçtim.

Sevgimi, seveceklerimi tükettim kardeşim…

 

Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Kıyamadım Sevgilim 4

Kıyamadım Sevgilim

Bir gün eminim ki anlayacaksın.  Kaybettiğim savaşın değerini, uçurumlardan düşen yüreğimin ezilişini.  Ah edişim sana değil yanlış anlama sevgilim, ben ne zaman kıydım ki sana. Fakat karanlık gecelerime ortak edemem seni, keza bunu istemiş bile olsan.  Çocuksu hallerini, yaramaz gülüşlerini, her zaman temiz ve ferah kokan kokunu nasıl sevdiğimi anlatamam.

Yine de tutamam ellerini, kıyamam sana.  Benliğimin altında yatan bataklığa çekemem seni, her ne kadar benimle boğulmaya istekli olsan da. Toy kalbini dolduran ağır hüznüme daha ne kadar katlanacaktın? Ben solan bir yapraktım, küçücük elinde yaşarım sandım. Özrümü kabul et sevgilim, ayaz gecelerime seni de ortak ettim. Üşüyen bedenini, titreyen ellerini ısıtamayacak kadar donmuştum.

Özlerim illa, yine de yokluğunla avunmayı da öğrenirim. Bir gün anlayacaksın, acımı dindiren sevgine olan ihtiyacımı, bu ihtiyaç uğruna seni kullanmaktan nasıl korktuğumu.  Sessizliğimde yalan arama sevgilim, kışımı baharından kaçırdığımı düşün.  Eksilen, koparılıp atan günlerime el sürme, benimle birlikte kederime mahkum ol istemem.

Tükenmiş ruhum henüz düştüğü yerden kalkacak mecale sahip değil.  Güneşle parlayan gençliğin hoyrat ve taze iken uzaklaş benden.  Ben ömrünü tamamlamaya yaklaşmış bir ağacım. Dallarım çoktan kırılmış, köklerim sökülüp atılmış. Bağım bahçem tarumar edilmiş sevgilim, verdiğinden fazlasını isteyemem.

Lütfen arkamdan gelme, hayırsızdı aptalın tekiydi de.  Ama ne olursun sevgimi hor görüp gücendirme gönlümü. Bıraktıysam seni, sana olan aşkıma kıyamadığımdandır sevgilim…

 

Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Nietzsche Ağladığında - IRVİN D. YALOM 5

Nietzsche Ağladığında – IRVİN D. YALOM

Irvin D. Yalom, 1931 Washington DC doğumlu Rus-Yahudi kökenli Amerikalı psikanalist, psikiyatrist, psikoterapisttir. Alanı üzerine bilimsel kitaplar ve romanlar yazan yazar ayrıca varoloşçu psikoterapinin yaşan en önemli temsilcilerinden biridir. Sigmund Freud – Psikoterapi 2009 ödülüne layık görülmüştür. Alan kitapları öğrencilerin eğitiminde ders kitabı olarak kullanılmış, romanları ise birçok dile çevrilmiştir. Eserlerinde daha çok felsefe ve psikanalist metaforlar kullanan Yalom’un Nietzsche Ağladığında romanı 2007 yılında beyaz perdeye aktarılmıştır.

Nietzsche Ağladığında - IRVİN D. YALOM 6

Nietzsche Ağladığında

Ümitsizlere ilaç, ruhlara doktor yoktur.

*

Benim ‘yaşama amacım’ bundan…” diyerek başparmağıyla gövdesini gösterip devam etti, “bu sefil canlı hücrelerden tamamen ayrı. Yaşamımın bir niçini var, nasılına da tahammül gösterecek güce sahibim. On yıllık bir yaşam amaçlıyorum, bir misyonum var. Burada,” derken başını gösteriyordu, “kitaplara, neredeyse bitmiş, yalnızca yazılması kalmış kitaplara gebeyim. Bazen baş ağrılarımın, beynimdeki doğum sancılan olduğunu düşünüyorum.

*

Bize gereken duygudaşlık değil, kendi duygularımıza hükmedecek gücü tekrar kazanmamızdır.

*

Düşünceler duygularımızın gölgesidir; ama her zaman daha karanlık, daha boş ve daha sade.

*

Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.

*

Çektiğim işkenceyi, uykusuz gecelerimi, intiharla flört etmemi kim anlayabilirdi?

*

“Tek ödevin kendin olmaktır. güçlü ol yoksa büyümek için başkalarını kullanmak zorunda kalırsın.”

*

Bir insanın kendine karşı en büyük ödevi hakikati keşfetmektir

*

Yaşamımın bir niçini var, nasılına da tahammül gösterecek güce sahibim.

 

FacebookMastodonEmailShare
ANNEYE ÖZÜR! 7

ANNEYE ÖZÜR!

 

Bir kadın sevdim; kucağı ana olan, bakışı sevgiliye dönüşen. Güneşi üstüne topladığında yüreğimi kamaştıran, bade gözleriyle zulmeden bir kadın sevdim.  Kimseye söylemedim içimde zuhur eden yangını, açık edemezdim. Kenarı köşesi tıraşlanmış bir sır gibi saklamayı yeğlerken, kamaştıran gülümsemesine susuverdim.

Onu her manaya gelebilecek şekilde sevdim, dünya üzerindeki tüm diller bu sevgiyi karşılayacak bir kelimeye sahip değildi.  Adına anne demişlerdi ancak boyutları aşan bir güce sahipti.  Mis kokan ellerinde bin türlü çiçeğin özü saklıyken hangi parfümle yıkansa kokusunu takip ederdim.  İçimde sakladığım küçük çocuğu bir tek ona adamıştım.  Bu kadın ki, hayatımın her anında onun tarafından kabul edilip taktir edilmek istediğimdi.

Bak Anne, bu kez seni sevdiğimi utanmadan söyleyebiliyorum. Yüreğimdeki ezinç henüz ağzıma ulaşmadı, çekimser kalmayacağım bu sefer. Geçmişin kahve tonlu hatıralarındaki gibi direnç göstermeyeceğim.  Bir anne nasıl sevilir sorusuna gücenmeyeceğim. Hikayemiz bitmedi, ben hala kundağıyla kollarının arasında yatan çocuğum.

Sen tarafından, özellik senin gözünde büyük bir insan olarak benimsenmek için çalışacağım. Her hatamı görmezden gelirken, senin gurur kaynağın olma isteğimi sürdüreceğim. Küçük oyunlarda kaybettiğim kişiliğimi hasletime verip, sana veremediğim değerin yekpare acısını sinemde yücelteceğim.

Bir anne nasıl yitirilir, nasıl yok olur demeyeceğim. Anne seni sevdiğimi söyledikçe kadim hayatını, bu hayatın yaşamım da olan önemini vurgulayacağım. Zaman makarasını geriye sarabilsem keşke, keza mefhumumu kaybetmeden önce sana sarılabilirdim. Ayaklarına kapanır özür dilerken, şu an bile sana ihtiyacım olduğunu itiraf ederdim.

Bütün çocukların her yaşta, her süreçte ve dönemde annesine olan gereksinimi fark ettiğimi söylerdim.  Tecrübeyle sabit olan yanlışlarımı sana mal etmeden üstlendiğimi, dünya üzerinde sevdiğim ilk kadın olduğunu kıvançla söylerdim.

Seni hep sevdim anne, bunu söylemekte geç kaldığım için affedebilir misin beni?

 

-SEMRA ŞENOL
FacebookMastodonEmailShare
Kim celladına bu şerefi bahşeder! 8

Kim celladına bu şerefi bahşeder!

Seni Bırakacağım

Üzgünüm ama artık devam edemiyorum. Yarım kalmasın diye, mutlu bir son hayaliyle içimde barındırdığım sevgiden gitme vakti.  Kapımın önündeki ayrılık öyle ısrarcı ki, nasıl hissettiğimi nerden bileceksin. Bu noktaya gelmezden önce nasıl kaçtığımı, hangi odalara kapanıp feryatlar kopardığımı nasıl bileceksin.

Yoruldum, yorgunluğum dilde değil anla. Zihnimdeki karıncalanma, yüreğimin mengene içindeki ezilme sesi ve umarsızca devam eden gözyaşları. Hangisi daha çok yordu dersen, ıssız gecelerin ortasında cenin pozisyonunda ağladığım anlarımı sana nasıl anlatayım.  Nerden bileceksin bu yarım hikâyenin acısını? Kan revan gölüne dönen kalbimin üstünde çıplak ayaklarınla yürürken, pınarımı kuruttun.

Sol yanımı boş bıraktırdın, ki bir tek sen kadarlık yer vardı. Soğuk ve umarsız bakışlarınla duvar gibi durdun önümde.  Ne gücüm yetti sana, nede sesimi duydun!

Çıkmazım oldun, pamuklara sardığım en büyük aldatmacaydın.  Boynuma doladığın ipek urgan elindeyken, bırakamam diye avundun.  Kim celladına bu şerefi bahşeder bir düşün. İçimizdeki bağ çözülürken, önemsiz gördüğün sevgimi kurup kurup bozdun. Kalbim attığı sürece azmettim seni sevmeye, katilim olursun dedim ama nafile kandırdın aşk diye.

Kim seni ben kadar sevebilirdi, kim ağrıyan yanını baş tacı yapar dermanını saklardı.  Bir ben, bir tek ben yara bere içinde gelirdim sana. Ellerim titrerken, ışığına tutulan pervane misali yakardım kanatlarımı.

Yemin ediyorum ki seni bırakacağım. Ciğerim pare pare olsa da, başımı al kanlar bürüse de, yıldızlarım gökten düşse de bırakacağım.  Varsın talan olup ziyan olsun yürek, kim bilecek ruhumun çürüdüğünü.  Kim duyacak sol yanımın feryadını, kim görecek buza dönen ellerimi.

Sonum olmadın, olmayacaksın. Boynumdaki urganı, kalbime geçirdiğin kapanı söküp atacağım. Tırnaklarım paralanacakmış, parmaklarım kopacakmış neyime, göz görür mü bu saatten sonra!

Seni bırakacağım, evveliyatım oldun diye hüküm süremezsin sinemde. Merhem getirme, sen bende tükenmiş bir yanıltmaca, kör bir sızı olarak kalacaksın…

 

-Semra Şenol

 

 

FacebookMastodonEmailShare
Her İnsanın Sevilmeyeceğini Gösterdin 9

Her İnsanın Sevilmeyeceğini Gösterdin

 

Cesaretim yoktu kötü sözlerimde, işin aslı yazılarımda anlattım ya derdimi.  Bakma sen bana, dilimin yangını müsaade etmez konuşmama. Dün gece yazdığım mektubu sana yollamamak, gönlümdeki acıyı yırtıp atmak için can çekişiyorum.

Pişmanım. Bunun başka bir izahı yok, ne desem ne yapsam karşılanmamış bir feryadın içinde tükenmeye devam ediyorum.  Kalem elime ağır gelirken, gökyüzünün karardığı anlarda sana sığındım.  Yanımda yoktun, yanımda hiç olmadın.  Mutlu değildim, hiç mutlu olmadım.  Üzüntüm daima boyumu aştı, ama hep gururuma sarıldım.

Gururum beni ayakta tutan yegane ateşti, mantığımı körükledikçe kanayan yüreğimin sesini kısabildim.  Yine de geriye baktığımda aptallık ettiğimin farkındayım. Mutlu sayılmazdım, bundan ötürü hep seni suçlamayı, sana kusur bulmayı öğrendim.

Haklı yada haksız beni sevmedin.  Bende bunun için kızgındım, başka tenlere sokuldukça beni sevmeyişine lanet ettim. Bir başkası olsaydı inan daha az acıtacaktı. Bir sebep verecektin kalbime, beni sevmeyişine bir bahane bulacaktım. Ekmekle su gibi tutunacaktım, günün birinde özümseyecek asla o kişi olmayacağımı kabullenecektim.

Kalbin boştu, bakışların sıcacıktı. Gülümsemen güneş gibi ışıldarken nasıl kalbim umuda kapılmazdı. Kısa bir an için elini kalbime götürdüğünde ümitlerim bir selvi ağacı gibi göklere yükseldi. Dedim; işte bu gün bu dakikadan itibaren beni sevecek. Damağımda kalacak kısacık bir mutluluk lütfetmişsin meğer. Dudaklarımı dudaklarına verdiğimde geri çekilmedin, kokum kokuna karışırken soluğumu yuttun.  Telaşlı, bir o kadar nazik sevişirken bedenin kollarımın arasındaydı.  Sandım ki benimsin, bana aitsin.

Ne büyük yanılgı, ne büyük hayal kırıklığı! Arzularımız yatıştığında tutkunun kol gezdiği gözlerin parıltısını kaybetti.  Kıyafetlerimiz henüz üstümüze geçmeden uzaklaştın benden, bir an için yan yanayken bir anda aramızda kat edilmesi gereken mesafeler vardı.  Bir vebaymışım gibi uzaklaştın benden, ihtirasımı ve aşkımı paylaştıktan hemen sonra terk ettin. Bir gecelik bir ilişki olarak gördüğün sevgimi göz ardı edebildin. Ölsem dahi unutamayacağım bir anı verirken, ömür boyu taşıyacağım bir acı verdin aynı zamanda.

Her insanın sevilmeyeceğini bana gösterdin.  Tecrübesizliğimi yüzüme vurdun çünkü sen benim içimi ısıtan ilk aşktın.  Sonu mutlu bitmeyecek bir masal anlatmış oldun bana, kimseye söylemeyeceğim için için yanan bir kor bıraktın yüreğime.

Mektubum gönlümün feryadıyla dolarken aşkımı güz yaptığın diye ah etmedim.  Nasıl edecektim ki? Nefesimde yaşamayı istemedin, hissetmedin duygularımın denkliğini. Şimdiyse aramıza bir okyanus sokarken, aciz hayallerimin altında kalan bendim…

 

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
Ben Ruhi Bey Nasılım? - Edip Cansever 10

Ben Ruhi Bey Nasılım? – Edip Cansever

1.

Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda
Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi
Büyük bahçelerin küçük içinde
Saksılardan birinde
Gördüm de
Uyurken uyandırılmış gibi
Beni bir sardunya büyüttü belki.

O ben ki
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.

Ne peki
Yere dökülen bir un sessizliği mi
Göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi
İşini bitirmiş bir org tamircisinin
Tuşlardan birine dokunacakken ki
Dikkati ve tedirginliği mi.

Bekler mi beni
Her yanı, ama her yanı çocuklar gibi gülümseyen
Bir sürü yaz gününün içinde
Acaba bekler mi beni
Uykularım, o sonsuz uykularım
Yanmış bir limonluktaki
– Ve limonlar ki her gün bir yaprak ayininde
Sesini hiç eksiltmeyen –
Ama bilmez miyim ben
Bilmez miyim hiç
Böyle sığ hayallerle oyalanmak yerine
Kısacık bir zaman olmalıydı elimde
Turfanda meyva gibi bir zaman
Yollar yollar kateden tadı ve ekşiliği
Geçerek erguvanların dönemecinden
Leylakların dörtyol ağzından
Yapıştırıncaya dek beni dudaklarına
Acının dudaklarına ve geçmişin
Bir yaban gülü yaprağı gibi beni
Ama ne gezer.

Korkmuyorum artık solmaktan
Solmaktan ve solgunluktan
Gelmişim nerelerden böyle
Kurumuş bir dere yatağı gibi
Ya da pek kurumamış da
Baygın, hasta ya da cançekişen
Çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında
Ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini
Yorgun düşerek taşımaktan
Ve ne çıkar ayırmasam kendimi
Suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan.

Koylardan
Kapsayan o sevimsiz, o küçük aşkları da
Eskiyen turunçlar gibi ilk rengini pek aratmayan
Ayırmasam kendimi
Diyorum ayırmasam
Köhnemiş bir geminin -izine pek rastlanılmayan-
İçindeki bir yolcudan da, değerli taşlarla dolu cepleri
Cepleri yüreği cepleri
Ayırmasam da ben
Kim görürdü o yolcuyu, yani kim farkederdi beni
Sıradan acılardır çünkü bütün ilgileri toplayan
Oysa sıkıntıyı buruşuk bir iç çamaşırı gibi saklayan
Bu kımıltısız gövde
Görülmemiştir ki hiç görülsün şimdi
Görülmediği gibi gündoğumundan havalanan kuşların
Ya da bir oda kapısını açtığınız zaman
O müthiş öğle sıcağında
Pencerenin önünde örgü ören birinin
– Örgü mü, bir çay bardağını başka başka tutan ellerin becerikliliği mi-
Görülmediği gibi
Ama var mıydı sanki görülmek isteyen
Var mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden.

FacebookMastodonEmailShare
Canımın İçi 11

Canımın İçi

 

Yok canımın içi, özlemez olur muyum gözlerini?

Unutursun demiştin hani, bak burada yanıldın.

Bir kez olsun anlamadın ya ben orada takılı kaldım.

Gitmedim, gitmeyi beceremedim canımın içi.

 

Kıyamet sonrası gönlümün içi, başka aşklar gibi geçmedi.

Kırdı, yaktı, süründürdü ama geçmek nedir bilmedi.

Yok canımın içi, kadrini kıymetini hafife almadım.

Bir kez olsun beni anla, lütfet sevgini.

 

Taş değil ki bu yürek, kime ağladığını kime güldüğünü unutsun.

Sende avuttun mu kalbini, unuturum demiştin,

Unuttun mu canımın içi, canın dayandı mı?

İncinmedin, incitilmedin mi?

 

Emri hak vuku bulmadan soğuttum yüreğimi.

Boşa harcanmış hezeyanlardan kalktım da geldim.

Sen merak etme camının içi, henüz aklımı geride bırakmadım.

Ayrılığın şarabını içtikçe andım, övdüm, söverek bitirdim meşkimi…

 

-Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare